ACTA TURCICA Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi
Online Thematic Journal of Turkic Studies
Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av” Editörler: Emine Gürsoy Naskali, Hilal Oytun Altun
Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş
*
Fuzuli Bayat
Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avla Bozkır Sürek Avlarının Bazı Müşterek ve Farklı
Tarafları
Türk sosyo-ekonomik yapısında avcılık ve avla bağlantılı anlatılar önemli bir yer işgal
etmektedir. Altay-Sayan Türklerinin yaşam koşullarında önemli bir yeri olan avcılık
1
Yakutlarda da orman ve balık avcılığı şeklinde varlığını korumuştur. Altaylı kavimlerde ve
Yakutlarda av, sosyo-ekonomik yapılanmanın temelinde yer almaktadır. Genel bir bakışla
insanlık tarihinin en eski sosyal ekonomik yapılarından birini oluşturan avcılığın, yalnız
beslenme kaynağı olmayıp yaşamın bir parçası, sosyal yapılanmanın önemli bir unsuru
olduğu görülür. Oysa hayvan besleyen bozkır halklarında av, ekonomik yapısını büyük ölçüde
kaybederek eğlence ve sürek avları şeklinde bir gelişme geçirmiş, savaşa hazırlanma aracı
olarak şekillenmiştir. Ancak bireysel avlarla kolektif şekilde yapılan sürek avları arasında
farkın belirgin olduğunu da kaydetmek gerekir. Nitekim bozkır avcılarının da ekonomik
kaygıyla bireysel ava çıktıkları bilinmektedir.
Bu iki av türünü bir birine yakın kılan en önemli mesele avın bütün yıl boyu serbest
olmamasıdır. Özellikle kış aylarında yapılan bireysel veya kolektif avlardan söz eden
kaynaklar çoktur. Bu da avın üreme dönemi olan yaz mevsiminde yapılmasının yasak
olduğunu kanıtlamaktadır. Ünlü gezgin Marco Polo Mart ayı ile Ekim sonu arasında
2
hayvanların çoğalabilmeleri için avın yasaklandığını bildirmektedir. Hem bireysel hem de
kolektif sürek avlarında hayvan veya kuş yavrularının avlanması da yasaklanmıştır. Tek
başına yapılan avlarda ve kolektif sürek avlarında uyulması gereken müşterek yasaklar vardır.
Sosyo-ekonomik bağlamlı avla eğlence veya sürek avlarının başlıca farkı avın
paradigması ile ilgilidir. Birinde av yaşam kaynağı olmakla kutsaldır, bir dizi ritüellerle
* Prof. Dr. Fuzuli Bayat, Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
Gaziantep.
1 bk. F. Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avcılık Kültü ve Av İyeleri”, Folklor/Edebiyat, C. 11, S. 44, 2005/4,
s. 49-60
2 J. P. Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, İstanbul 1994, s. 180. Fuzuli Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik
Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”
donatılmıştır. Diğerinde sosyo-ekonomik kaygı ön planda olmadığından av ritüellerinin büyük
bir kısmı yapılmaz olmuştur. Kısacası bozkır avı, ritüelistik bağlamından uzaklaşmış
durumdadır. Ancak sosyo-ekonomik bağlamlı avdan bozkır sürek avlarına geçiş hiç de birinin
sona ermesi sonucunda diğerinin tarih sahnesine çıkması veya birinin diğerine
transformasyonu anlamına gelmez. MÖ Türk devletlerinden Hunlarda sürek avlarının
mevcudiyeti ve Altay-Sayan halklarında son dönemlere kadar sosyo-ekonomik bağlamlı
avcılığın yürütülmesi de yukarıdaki tezi desteklemektedir. Buradaki geçiş kavramı,
paradigmatik ve sentagmatik anlamdadır. Yani geçiş dinsel olandan ulusala, ekonomik
temelden eğlence üst kurumuna şeklindedir.
Avın manevi ve iktisadi hayatın kurulmasında önemi, orman veya tayga halklarında
belirgin bir şekildedir. Sosyo-ekonomik bağlamlı avcılığın daha eski çağlarda Ay kültü ile
alakalı olacağı vahşi hayvan anlamına gelen *an morfeminin ilah anlamı bildirmesi ile de
3
tasdik edilir. Añ (geniz n’si ile) Şor, Tofalar (Karagas) lehçelerinde de vahşi veya vahşi
hayvan anlamı bildirmektedir. Hatta Tofalar lehçesinde bu kelimeden türemiş ançı (avcı)
4
sözcüğü de vardır.
Türk kültür tarihinin en eski katmanını oluşturan avcılıkta avın, yalnız sosyo-
ekonomik düzeyinden değil, inanç boyutundan da haber veren sözlü ve görsel malzemeler
yeterince mevcuttur. Nitekim simgesel içerikli ritüellerde gerçekleşen avın sahneleştirilmesi,
avla ilgili gizli bilgilerin yalnız sözel olarak değil, hem de görsel olarak topluma
aktarılmasıdır. Av miti tasvir, söz ve hareket diliyle varyantlaşmaktadır. Zamanla eğlence ve
sürek avlarında avcılık ritüellerinden çoğunun unutulması veya yapılmaması avın inanç
boyutunu tamamı ile silip atamamıştır. Nitekim bozkır eğlence ve sürek avlarında da ayın
belli günlerinde ava çıkılmaması, uğurlu ve uğursuz sayılacak şeylerden kaçınılması, avda
görülen rüyaların tabiri vs. buna örnek olabilir. Bu durumu daha da açacak olursak; av
mitolojik olgusunun başında çeşitli dinî ibadetlerin yapıldığını, avın verimliliği ve başarılı
olması için gereken bütün ritüellerin uygulanması şart olduğu gibi orman ve dağ kavimlerinde
avcılara bol av vermesi için orman ruhlarına veya ruhuna hikâyeler anlatılması da şarttır.
Avcılık iyesini bol av vermek için ikna edici avcılık hikâyeleri zamanla yerini avcılık
fıkralarına bırakmış oldu. Bu da ciddi bir işbölümünün ürünü olan avcılığı ve avcılık
anlatılarını eğlenceye ve eğlenceli anlatılara (fıkralara) terk ettiği anlamına gelmektedir.
Azerbaycan’da avcılığın koruyucusu olan Avcı Pirim’in bireysel ve eğlence avları
paradigmasında çocukları eğlendiren yalancı avcıya dönüştüğü de gözlemlenmektedir. Bu bir
3 F. Bayat, Ay Kültünün Dini-Mitolojik Sisteminde Türk Boy Adlarının Etimolojisi, Ankara 2005, s. 60.
4 F. Zeynalov, Türkologiyanın Esasları, Bakü 1981, s. 308-318.
Fuzuli Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik
Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”
kez daha şunu ispatlamaktadır: Avcılık kültü ilkel şeklinden hükümdarların yaptıkları sürekli
av eğlencelerine kadar bir değişim ve gelişim geçirmiştir. Ancak ilkel şeklinden son
aşamasına kadar her ne kadar tarihî süreç bağlamında değişim ve dönüşüm yaşanmış olsa da
av, dinî-mitolojik içeriğini koruyabilmiştir.
Sosyo-ekonomik bağlamlı avda avcıların av hayvanları koruyucusunun rızasını almak ve bol
avla geri dönmek için kendilerinin veya ava götürdükleri masalcı ve destancıların anlattıkları
av hikâyeleri zamanla yerini kahvehanelerde, misafirlikte vb. yerlerde anlatılan abartılı av
anlatılarına ve av fıkralarına bırakmıştır. Nitekim ormanın veya tayganın iyesini hoşnut etmek
ve mukabilinde avlanmak için izin almak gibi işlevi olan av anlatılarının av fıkralarına
dönüşmesi kutsal av olgusunun eğlenceye, kısmen beslenmeye, dinlenmeye, boş vakit
geçirmeye kadar inmesinin sonucudur. Hatta bireysel bozkır avlarında da kutsal anlatı
eğlenceli, güldürücü fıkralara dönüşmüştür. Nitekim bunların birinde şöyle denilir:
Avcının biri palavra sıkıyormuş: “Geçen yaz Afrika'da 99 aslan vurdum.” Arkadaşı
dayanamamış, “100 de şuna bari!” Avcı, “1 aslan için yalan mı söyleyeceğim sana" diye
cevap vermiş.
Kısacası Sibirya ve Altay-Sayan Türklerinin dışında diğer Türk halklarında av kült
karakterini kaybetmiş durumdadır.
Bilindiği gibi avla ilgili örf ve adetlerin zamanla sosyal bir müessese olarak
5
şekillenmesi söz konusudur. Bu sosyal müessesenin Altay-Sayan Türklerinde, Orta Asya’da,
Azerbaycan ve Anadolu’da benzerlik göstermesi, avın amaç ve ekonomik yapısına
bakmaksızın bütün Türklerde konservatif olgu sergilediğini kanıtlar. Nasıl ki Altaylı ve Uzak
Sibiryalı avcılar maişetlerini temin ettikleri bütün av hayvanlarına karşı, ne kadar dikkatli ve
inançlı bir şekilde bağlıysa ve ava ait en küçük bir itinasızlığa tahammül edemezlerse,
bugünkü Azerbaycan ve Anadolu avcısı da aynı şekilde davranmakta, avın temiz bir biçimde
ve belirli bir kural içinde yapılmasına özen göstermektedir.
Avcılık kavimlerinde av iyelerinin varlığına inancın başında “av hayvanlarının
koruyucularının düzensiz, merhametsiz avın önünü almak için bu kurala uymayan avcıları
cezalandıracağı” gelmektedir. Özellikle üreme, yavrulama dönemlerinde ve ihtiyacın dışında
avlanmak yasaklanmıştır. Av hayvanlarının nesillerini kurutacak, tabiatın dengesini bozacak
av, avcılık inançlarına göre cezalandırılmalıdır. Avcılık toplumlarında denetleme, kontrol
misyonunu av hayvanlarının hamileri ve avcılık kültünün patronu, sürek avlarında ise
hükümdarın koyduğu yasak, çağdaş dünyamızda ise avcılık yasaları yerine getirmektedir.
5 bk. Ahmet Caferoğlu, “Türklerde Av Kültü ve Müessesesi”, VII. Türk Tarih Kongresi Tebliğleri, C. I, 25-29
Eylül 1970, Ankara 1972, s. 169-175.
Fuzuli Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik
Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”
Sosyo-ekonomik bağlamlı avın ve av hayvanlarının koruyucusu olan iyelerin varlığı
bozkır sürek avlarında görülmez. Bu da avın mitolojik ve ritüelistik yapısını değiştirmiş,
kutsal konumun düşmesi ile avın belirgin bir özellik kazanmasına neden olmuştur. Yeni
yapılanmadaki bu özelliklerin başında avın bir savaş eğitim aracı olduğu ortaya çıkmıştır.
Ancak bozkır kavimlerinin bilinç altında hâlâ da yaşamını sürdüren bazı uygulamalar, av
iyesinin ve öldürülmesi yasaklanan hayvanların öldürülmesinin felaket getireceği inancının
tam unutulmadığını kanıtlar durumdadır. Şöyle ki Özbek avcıları öldürdükleri kurdun felakete
6
sebep olmaması için kırk gün av eti yemez ve avlanmazlardı. Aslında bu bir bedel ödeme
olup kırk gün av eti yememek şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca Azerbaycan’da da kurt
7
vuran avcının tüfeğinin çileye düşeceği inancı vardı. Bunun için bazı uygulamalar gerekirdi.
Bütün bunlar tıpkı ayı avlayan Sibirya avcılarının uyguladıkları bir dizi mitolojik içerikli
uygulamalarda olduğu gibi eskiden zoomorfik hayvan koruyucusu veya ecdat olarak bilinen
hayvanların avlanmasının topluma, aileye ve bireye getirebileceği zararı en aza indirmek
çabaları olmakla beraber iye ve kutsal hayvan varlıklarının bilinç altında olsa da
korunduklarına işarettir.
İlk Avla İlgili Ritüeller
Bütün bu özellikler destanlarımıza, masallarımıza, efsanelerimize, türkülerimize
yansımış sosyo-ekonomik bağlamlı avla bozkır sürek avları paralel şekilde halk
edebiyatımızın yukarıda adları zikredilen türlerinde yaşamıştır. Orta Asya, Azerbaycan,
Türkiye ve Balkanlardaki folklorik ürünlerde, özellikle de destanlarda sürek avları söz
konusuysa, Altay-Sayan ve Yakut destanlarında sosyo-ekonomik av ön plandadır. Oğuz
Destanı’nın hem sözlü hem de salname varyantlarında, ayrıca Dede Korkut Kitabı, Köroğlu
Destanı, Manas vb. destanlarda sürek avlarından söz edilirken, Maaday Kara, Er Sogotoh
Elley, Altın Arık, Altay Buuçay, Nyuryung Bootur vb. destanlarda ise sosyo-ekonomik ve
bireysel avdan söz açılmaktadır. Ancak destanlarda müşterek olan bir nokta ilk avın
kutlanmasıdır ki etnografik literatürde buna şeylan veya çeşn denilmektedir. Dede Korkut
Kitabında ‘Dirse Han’ın eşinin oğlancığımın ilk avıdır’ diye şölene hazırlanması buna örnek
olabilir. “Dirse Hanun hatunı oğlançuğumun ilk avıdur diyü atdan aygır deveden buğra
8
koyundan koç kırdurdı, kanlu Oğuz biglerin toylayayım didi.” Sosyo-ekonomik avcılıkta da
ilk avların kutsanması ve kutlanması saha materyalleri ile bilinmektedir.
6 Kaynak kişi: Şamirza Turdimov, 1957 doğumlu, Özbekistan 1990.
7 Kaynak kişi: Eski avcı Hayrulla Hasanov, 1937 doğumlu, Azerbaycan 2002.
8 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, C. I, Ankara 1994, s. 86.
Fuzuli Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik
Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”
Tarihî kaynaklarda Cengiz Han’ın torunları Kubilay ve Hülâgû’nun ilk avlarından
sonra Cengiz Han yağlamışı olarak adlandırılan bir tören düzenlemiştir. Bu törene göre ilk
9
avın etinden ve yağından avı yapan gençlerin parmaklarına sürülür. İlk av ritüelinin yağlama
olarak adlandırılması da bu törenin Türklerden Moğollara geçtiğini kanıtlar durumdadır.
Nitekim yağ > yağla > yağlamışı kelimeleri Türkçedir. Bozkır kavimlerinde özellikle de
Türklerde yaygın olan ilk av şölenlerinin üç gün sürdüğü de bilinmektedir. İnanç
paradigmasında ilk av, ilk kan dökme, ilk öldürme olduğundan yeni hayat için tehlikelidir. O
nedenle ilk avın yeni aya denk düşmesine özen gösterilir, bazen de avlanan ilk avlar ecdatlara
terk edilirdi. İlk av şölenlerinde herkesin birbirine sağlık, uzun ömür dilemesi, akıtılan ilk
canlının kanı karşılığı gelebilecek her türlü belayı önlemek ve hiçe indirmek amacıyladır.
Yapılan bütün ikramlar ve bunun mukabilindeki dilekler ecdatların ve av iyelerinin gönlünü
kazanmak içindir. Bütün bu olgular ilk av şenliklerinin paradigmasını oluşturur.
Yapılan diğer ritüeller de ilk av bağlamında değerlendirilmelidir. Nitekim “kötü
etkilerin bertaraf edilmesi, ilk ecdat avının tekrarı, av hayvanlarının ölümü kabul etmeye
mecbur edilmesi, o hayvan üzerinde hakkı olanların tatmin edilmesi ve de görünmezin
katkısının sağlanması yeterli değildir. Bizzat hayvan olmak ve de öldürülecek hayvanla
özdeşleşmek lazımdır.”10 Sürek avlarında üfürülen borular, geyiklerin seslerini taklit etse de
avcıların geyik donuna girdikleri, maske taktıkları vb. yöntemler de görülmektedir. Bütün
bunlar hayvan dünyasına girmek, onların bir parçası olmaktır. Bu olgular sosyo-ekonomik
bağlamlı avdan kalma özelliklerdir.
İlk avla ilgili bir takım ritüellerin destan ve efsanelerde yer alması ve bununla
bağlantılı yapılan törenlerin sözlü tasviri çok önemli olan ilk av telakkisinin zamanla
unutulduğunu gösterir. Dede Korkut boylarında ilk avın yapılması ile ilgili olaylar bozkır
kültüründe de avın önemli bir yer tuttuğunu gösterir.
Ayrıca ilk avın, Türk epik medeniyetinde kahramanlık olarak yorumlanması, baş
kesip, kan dökmeye eşit olması ritüel-mitolojik av konusunun yeni bir değer kazanmasıdır.
Semantik yükü kendini tasdik eden ilk defa baş kesip, kan dökmek ritüeli, Oğuz Kağan
Destanı’nda kahramanın, mitolojik varlık olan Kıatı (Tek boynuzu) öldürmesi ile gerçekleşir.
Yakut, Hakas, Şor, Tuva, Altay destanlarında ilk kahramanlık, çoğu zaman avda baş gösterir.
Av, Türk milli kültüründe fiziki ve manevi gücün sınav meydanı olarak semantik bir
yorumudur. Tabii ki Oğuz’un, at sürülerini, insanları yiyen mitolojik Tek boynuzu avlaması,
9 bk. J. A. Boyle, “An Eurasian Hunting Ritual”, Folklore, 80, 1969; A. Sarközi, “A Mongolian Hunting Ritual”,
AOAH, 25, 1972.
10 J. P. Roux, age, s. 183.
Fuzuli Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik
Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”
avın semantik dairesine dahildir. Bu ilk av veya ilk kahramanlık, aslında aynı enformasyonun,
yani çocukluk devrinden yetkinlik devrine geçiş ritini yansıtır. Bu manada avda istifade
olunan silahlar, dövüş kabiliyeti, fiziki ve psikolojik hazırlığın kontrolü yeniyetmenin genç
dövüşçüler grubuna kabul olunması ile neticelenir. Oğuz’un da böyle bir merasimden
geçmesi, destanda av kültünün epik element senkretizmi bağlamında takdim edilmesidir.
Bozkır Avları Bir Savaş Taktiğidir
Altay Sayan Türklerinin ekonomik hayatını şartlandıran avcılık bozkır Türklerinde bir
eğlence niteliğine bürünmüştür. Ancak avın savaş taktiğini geliştirmek için bir araç olduğu,
bozkırda kurulan devletlerin tarihinden bellidir. Tıpkı savaşta olduğu gibi avda da sağ-sol kol
ve merkez kesimi hâlinde yapılan bir ordu sistemiyle karşılaşırız. Ancak amaç her ne olursa
olsun avcılık kültünde bir sıra inançlar vardır ki buna hem orman halkları hem de bozkır
kavimleri uymak zorundadırlar. Türk, Moğol ve Sibirya halklarında av ve av kültüyle ilgili
çok sayıda inançların mevcudiyeti11 sosyo-kültürel bağlamda avın kutsallığını koruduğunu
gösterir.
Sürek avlarının zamanla genç savaşçıların eğitim alanına çevrildiği de bir gerçektir.
Ancak zamanla sürek avlarına küçük yaştaki çocukların da katıldığı olurdu. Nitekim Hunların
hayatında avın önemli bir yer tuttuğu bu yüzden de küçük yaşlı çocukları da eğitmek için ava
götürdükleri bilinmektedir. Bu tür avların özellikle Nisan ve Mayıs aylarında yapıldığı
hakkında Çin kaynakları da bilgi vermektedir. Eğlenceye ve askerî eğitime dayalı avın, Hun
kağanlığı döneminden itibaren kurumsallaştığı bilinmektedir. Bu kurumsallaşma, avı
bireysellikten çıkararak bir devlet faaliyeti seviyesine yükseltti. Mesela MÖ 62 yılında Hun
kağanının 100 bin askerle düzenlediği sürek avından söz edilmektedir. Hunların düzenlediği
bu avlar 750 kilometrelik bir çevreyi kapsamaktaydı.12 Göktürk dönemi sürek avları ve avla
savaş arasındaki paralellik Yenisey yazıtlarında, Ortaçağ metinlerinde de korunmuştur.
Hatta Çin salnamelerinde Mete’nin babası Tuman’ı öldürmesi hakkındaki yarı tarihî,
yarı efsanevi bilgilerde de sürek avı ile karşılaşırız; Mete, babasını avda öldürmüştür. Diğer
destani eserlere de konu olan bu baba öldürme motifinde avın bir savaş alanı özelliği
sergilediği gözden kaçmaz. Salnamelerde Oğuz Kağan’ın, destanda ise Almambet’in
babalarını öldürmeleri de avda gerçekleşir. Ayrıca Dede Korkut Kitabı’nda da babanın oğlunu
öldürmek için av alanını seçmesi avın bir hesaplaşma sahası olduğunu kanıtlar durumdadır. O
11 bk. V. Gordlevskiy, Gosudarstvo Seldjukidov Maloy Azi, Moskova-Leningrad 1941, s. 54-55; B.Ya.
Vladimirtsov, Obşestvennıy Stroy Mongolov. Mongolskiy Koçevoy Feodalizm, Leningrad 1934, s. 221.
12 İ. Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1995, s. 275.
6 Fuzuli Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik
Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”
hâlde av, eski sosyo-ekonomik paradigmasında olduğu gibi müşküllerin çözüm yeri anlamını
korumuş olur.
Av, bozkır halklarında yalnız eğlence ve eğitim sahası değil aynı zamanda hesapların
yapıldığı, planların kurulduğu, zorlukların aşıldığı, devlet meselelerinin çözüldüğü bir
sahadır. Bozkır sürek ve eğlence avlarının bu fonksiyonu, eski ritüel kutsallık özelliklerinden
kalma bir değerdir. Ancak her ne olursa olsun hanların düzenlediği ve “sığır” adı verilen genel
avlar eğlence ve ziyafet karakteri taşımaktaydı. Nitekim hükümdar, bu büyük ava gideceği
zaman, avlanma zamanı kışın ilk aylarına rastlıyorsa ferman vererek, çevredeki konaklarda,
etraftaki ormanlarda olan askerlerin hazırlanmalarını emrederdi. Bu ferman gereğince her on
askerden birkaçı ava katılırdı. Sığır avlarına hazırlık birkaç aylık zaman almaktaydı.
Özellikle hükümdarların ordu ile ava çıkması bir kez daha avın bir savaş tatbikatı
olduğunu kanıtlamaktadır. Nitekim Irk Bitig metninde de bu konuya işaret edilmektedir:
Kanlık süsi abka önmiş
Sagır içre elik kiyik kirmiş
Kan eliğin tutmuş
Kara kamıg süsi öğirer, tir.
Anca bilinler
Edgü ol.13
(Hanlık ordusu ava çıkmış
Çayır içine keçi, geyik girmiş
Han keçiyi tutmuş
Bütün ordu sevinir, der
Bunu biliniz
Bu iyidir.)
Büyük devletler kuran bozkır halklarında av, savaş taktiğinin geliştirildiği bir
müessese hâline gelmiştir. Nitekim F. Sümer’in de tespitine göre “Başlarındaki beyler, geniş
bir çevrede zaman zaman sürek avları tertip ederek bütün orduyu bu avlara sevk ederdi. Bu
avlarda ordu, tıpkı savaş düzeninde olduğu gibi; sağ kol, sol kol ve merkez (ulu kol) olmak
üzere muhtelif kısımlara ayrılarak çevirme ve sarma manevraları icra ederdi.”14 Aynı bilgiye
B. Ögel’de de rastlamak mümkündür.15 Nitekim genç savaşçıların savaş talimi aldıkları
avlarda doğa şartlarına uyum sağlamaktan, avı yıldırmak ve yıpratmaktan, at üstüne ok
13 H. N. Orkun, Eski Türk Yazıtları, Ankara 1994, s. 282.
14 F. Sümer, “Türklerde Avcılık”, Resimli Tarih Mecmuası, IV/12, İstanbul 1953, s. 2404.
15 B. Ögel, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Ankara 1993, s. 12.
7 Fuzuli Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik
Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”
atmaktan kendi yiyeceklerini kendileri çıkarmaya kadar geniş bir bilgi verilir. Zaman zaman
bu avlara kadınların da katıldığı çeşitli kaynak ve minyatürlerden öğrenilmektedir. Ancak
şunu da kaydetmek gerekir ki bir eğlenceye ve merak oyununa çevrilen avlar, eski avcılık
paradigmasının geri plana itilmesi şeklinde algılanmamalıdır. Nitekim bütün malzemeler
sürek avlarının da belli sosyal, kültürel ve en önemlisi de inanç bağlamında yapıldığını
onaylar. Yeni yapılanmalar medeniyetlerin, sosyal değişmelerin beraberinde getirdiği
katmanlaşmalardır ki, kültür paradigması açısından doğaldır.
Sürek Avlarının Düzenlenme Kuralları
Ayrıca tıpkı avcılıkla uğraşan halklarda olduğu gibi bozkır sürek avlarında da avı av
bölgesine çekmek ya da saklandığı yerden çıkarmak amacıyla, hatta günümüzde bile geçerli
olan değişik yöntemler kullanılırdı. Keçi kılından örülmüş mükemmel ağlar, büyük hayvanlar
için hazırlanan kafesler, kapan gibi tuzaklar bulunurdu. Bazı hayvanlar için çukurlar kazılır ve
üzerleri yaprak, çalı çırpı ile örtülürdü.
Bozkır avlarının Hun döneminden belli bir düzene girdiğini varsaymak mümkündür.
Nitekim Hun hükümdarlarının düzenledikleri büyük sürek avları hakkında Çin yıllıklarının
haberleri de bunu doğrulamaktadır. Ancak avcılığın düzenli bir sosyal müessese durumuna
gelmesi, Selçuklular dönemine rastlar. Büyük Selçuklu Devleti’nin hükümdarı Sultan
Melikşah’ın avcılık kurallarını içeren ve minyatürlerle süslü kitabı ülkenin önde gelen
avcılarından 300 kişilik bir kurula hazırlatması dikkat çekicidir. Osmanlı dönemine
gelindiğinde hükümdarların savaş dışı zamanlarda büyük av törenleri düzenledikleri ve bu
avda gençleri binicilik ve atıcılık gibi önemli spor dallarına hazırladıkları görülmekte “Hassa
Avcıları” olarak adlandırılan s....oncu, samsoncu, sekban, zağarcı, şahinci, kuşbaz, doğancı,
çakırcı ve atmacacı gibi görevliler oluşturmaları avın sosyal içeriğinin çok genişlediğini
göstermektedir. Hatta Osmanlı sarayında av işlerine bakan aylıklı avcılar dahi bulunmaktaydı.
Bununla beraber padişaha ait olan “Hassa Avlak”lar dahi vardı ve burada hükümdar ve saray
ayanları avlanırdı. Sıradan avcılar bu toprakların dışında avlanmak zorundaydılar. Daha
sonraları belge verilen Hassa Avcıları da bu bölgelerde avlanma izni almış oldular.
Sürek avları genelde daire şeklinde yapılır, av hayvanları bu daire içine alınırdı. Hatta
avın kaçmasına müsaade edildiği takdirde cezalandırma söz konusu olurdu. Cüveyni ve
Reşideddin’in verdikleri bilgilere göre “Av çemberi içinde birkaç yaralı ve arkadan gelen
yorgun hayvan dışında herhangi bir av hayvanı kalmadığı zaman, beyaz sakallı yaşlı erkekler
büyük bir saygı ile Hanın yanına yaklaşıp mutluluğu için dualar ederek kalan hayvanlar için
şefaat dilerler ve onların ot ve su yönünden zengin yerlere kaçmalarına müsaade edilmesi için
8 Fuzuli Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik
Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”
ricada bulunurlardı.”16 Burada amaç kuralsız bir şekilde bütün av hayvanlarını öldürmenin
önüne geçmek, yeni bir av için hayvanların artımını sağlamaktır.
Bütün bunlar hem Hunlarda hem Göktürklerde hem de Selçuklu ve Osmanlı
zamanlarında sürek avlarının tıpkı oyunlar, komedi temsilleri, şölenler gibi hayatın ve
eğlencenin bir parçası olduğunu kanıtlamaktadır.
Bozkır av kültüründe bir önemli mesele de avın düzenlenmesi ve av kuşlarının
sorumlusu olan sarayda yüksek bir rütbe sayılan kuşçu unvanının olmasıdır. Hatta av
kuşlarının toplatılarak saraya gönderilmesi ile ilgili Osmanlı padişahlarından Sultan III.
Murat’ın 1586 yılında çıkardığı ferman ilk av fermanı olarak tarihe geçmiştir. Bu ise eğlence
avlarında kuşçu unvanının yüksek mevkiinden haber verir. Kuşçunun bozkır eğlence avlarının
sorumlusu görevini yerine getirmesi av iyesi kodunun unutulduğunu veya değişiklik
gösterdiğini kanıtlar. Aslında av hayvanlarının özelliklerini bilen kuşçu, yeni medeniyetin
avcılık “hamisi”dir. Dağlık ve ormanlık bölgelerde yaşayan ve geçimlerini avla sağlayan Türk
boylarında av hayvanlarının koruyucusu genelde avın kontrolünü elinde tutan avcılık
hamisidir. Bu mitolojik hami, av ve vahşi hayvanların yok olmasını engeller, kurala uymayan
avcıları cezalandırır.
Kısacası, avcılık ve av iyelerinin görevi avın varlığını korumak onu sürekli kılmaktır.
Bozkır kavimlerinde av, geçim kaynağı olmadığından avcılık iyesi ve av hayvanlarının
koruyucusu işlevini yitirmiştir. Ancak bireysel av anlatılarında genelde zalim ve acımasız
avcıları dağlara çekmekle ölümlerine sebep olan “ala geyik efsanesi” av hamisinin bozkır
varyantı olarak gözükür.
Osmanlı döneminde avcılık müessesini düzenlemek için bazı girişimlerde bulunulsa
da bütün hâllerde av, düzensiz yapılmış, bunun sonucunda da bazı hayvan türleri yok olup
gitmiştir. Nitekim 1882 yılında “Zabıta-i Seydii Berri ve Bahri Nizamnamesi” (Kara ve Deniz
Avcılığı Zabıtası) adlı düzenleme ile bazı önlemler alınmaya çalışılsa da hayvanlar
korunamamış, avcılığa istenilen tertip getirilememiştir. Ancak Cumhuriyetin ilanı ile 1937’de
“Kara Avcılığı Kanunu” ile avcılık belirli bir disipline sokulmuştur. Bu kanunla av
mevsimleri belirlenmiş, ava bazı yasak ve kısıtlamalar getirilmiştir. Bir de bütün bunları
denetleyen Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı “Merkez Av Komisyonu” oluşturulmuştur.
Her ne kadar av düzensiz bir şekilde yapılsa da halk arasında bilinmesi gereken şartlar
vardı ki bunların da başında av hayvanlarının bir kısmının etinin yenilmemesi, bu hayvanların
avlanmalarının derileri, yünü veya dişleri yüzünden olmasıdır. Bu şart daha çok sosyo-
16 J. P. Roux, age, s. 181.
9 Fuzuli Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik
Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”
ekonomik bağlamlı avcılıkta aransa da değişim ve dönüşüm sürecinde av hayvanlarından bir
kısmının etinin yenilmemesi İslamiyet’ten sonraki helal haram kavramlarına bağlanmıştır.
Sosyo-ekonomik bağlamlı avın eğlenceli sürek avlarından farkı daha çok kara
avcılığını kapsamaktadır. Balık avları da Sibirya ve Altay-Sayan halklarında hem kutsal
içerikli ve geçim kaynaklı olmuş hem de bireysel bir eğlence veya dinlenme aracı olarak da
kullanılmıştır. Tıpkı kara avları gibi deniz avlarının da belli olan kurallarının çoğu, hem
ekonomik kaygıyla yapılan avlarda hem de bireysel eğlence avlarında uyulması gerekenler
içindedir. Ancak geçim kaynağı olan balık avları ile bireysel eğlence avlarının hem kapsamı
hem de içeriği farklıdır.
Avın düzenlenmesi, geçirilmesi o kadar gelişmişti ki hem orman hem de bozkır
halklarında av, bir kült seviyesine yükseltilmişti. Bu ise avın sosyo-ekonomik yönüyle
beraber dinî-mitolojik taraflarının olduğunu bir kez daha tasdik etmiş olur.
Kısaca özetlemek gerekirse, insanlık tarihinin en eski uğraşlarından biri olan avcılık,
orman ve dağ kültü bağlamında Türk sosyo-kültürel hayatında önemli bir rol oynamaktadır.
Türk mitolojisinde, ava kutsal bir özellik atfedilmekte, avcılık ekonomik yapının üst
tabakasında yer almaktadır. Bu kod, bozkır eğlence avlarında kısmen değişikliğe uğrasa da
esas olan av kültü sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel katmanlaşmalara bakmaksızın
korunmuştur.
Kaynaklar
Bayat, F., “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avcılık Kültü ve Av İyeleri”, Folklor/Edebiyat, C. 11,
S. 44, 2005/4, s. 49-60
Bayat, F., Ay Kültünün Dini-Mitolojik Sisteminde Türk Boy Adlarının Etimolojisi, Ankara
2005.
Boyle, J. A., “An Eurasian Hunting Ritual”, Folklore, 80, 1969.
Caferoğlu, Ahmet, “Türklerde Av Kültü ve Müessesesi”, VII. Türk Tarih Kongresi Tebliğleri,
C. I, 25-29 Eylül 1970, Ankara 1972, s. 169-175.
Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, C. I, Ankara 1994.
Gordlevskiy, V., Gosudarstvo Seldjukidov Maloy Azi, Moskova-Leningrad 1941.
Kafesoğlu, İ., Türk Milli Kültürü, İstanbul 1995.
Orkun, H. N., Eski Türk Yazıtları, Ankara 1994.
Ögel, B., Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Ankara 1993.
Roux, J. P., Türklerin ve Moğolların Eski Dini, İstanbul 1994.
Sarközi A., “A Mongolian Hunting Ritual”, AOAH, 25, 1972.
Fuzuli Bayat, “Sosyo-Ekonomik Bağlamlı Avdan Bozkır Eğlence Avlarına Geçiş”, Acta Turcica Çevrimiçi Tematik
Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı 1, Ocak 2009 “Türk Kültüründe Av”
Sümer, F., “Türklerde Avcılık”, Resimli Tarih Mecmuası, IV/12, İstanbul 1953.
Vladimirtsov B.Ya., Obşestvennıy Stroy Mongolov. Mongolskiy Koçevoy Feodalizm,
Leningrad 1934.
Zeynalov, F., Türkologiyanın Esasları, Bakü 1981.