Bazı nedenlerden dolayı Güneydoğu bölgesinin köhne ilçelerinden birine atamam yapılmıştı.Zaten 35 yıllık meslek hayatımda hep dilimin belasını çektim. Pişmanmıyım,asla,çünkü hep doğru bildiklerimi söyledim ve yaptım tabi durum böyle olunca, haklı olarak söylediklerim daima aleyhime kullanıldı.Olsun ,dedimya hiç nedamet duymadım tam tamına 35 yılı devirdikten sonra emekli oldum.Her neyse biz asıl konumuza gelelim.Atandığın ilçe 2000 nüfuslu, en yakın kente yaklaşık 100 Km..mesafede,iki dağ arasındaki vadiye kurulmuş yoksul bir kasabaydı.Halkın geçiminin temelini küçük baş hayvancılık oluşturuyordu.Fakat bu da o yıllarda bilinçli yapılmadığından vatandaş elele başbaşa çıkıyor,emeğini bile karşılayamıyordu.Durum böyle olunca da yoksullukla beraber dizboyu sefalet almış yürümüştü.Ancak tüm olumsuzluklara rağmen ilçe sakinlerinin pek çoğu küçüçük şeylerden mutlu olmasını öğrenmişler,Yoksulluklarını pek dert ettikleri yoktu.Sanki o fakirlik onların kaderleriydi ve bu yüzden her şeye şükür ediyorlar ve hiçbir zaman için koşulları daha iyi olanlara kıskançlık duymuyorlardı.
Bankanın lojmanı olmadığı için kendime küçük bir ev kiralayıp beraberimde getirdiğim eşyaları yerleştirdikten sonra göreve başladım.
Kasabaya ilk geldiğimde dikkatimi, çarşı meydanın tam ortasındaki köhne bir baraka çekmişti Çatısı bir kısmı teneke ile diğer yerleri ise kiremitle kaplı ve 2 metre uzağındaki yaşlı çınar ağacının gövdesine kalın bir halatla sıkıca bağlanmış.2,5X2,5x3,5 m,.ebatlarındaki bu barakanın burada bulunmasının sebebini anlayamadığım gibi merak ta etmiştim.Fakat bu acaip yapının büfe olduğunu öğrenmem pek uzun sürmedi.Buranın sahibi ise,hemen hemen ülkemizin tüm yerleşim birimlerinde bulunan ve oranın sembolü haline gelen bazı “nev-i şahsına münhasır” insanlar vardır ya işte onlardan biride buydu.İlçenin simgesi haline gelen bu kişi yani Mehmet,yani Meho tüm çevrenin sempatisini kazanmış ve her kişiyle şaka yapabilen, ciddi konularla uzaktan yakından pek ilgisi olmayan ve hiçbir şeyi kendisine dert etmeyen Meho’nun hayatta hiç kimsesi yoktu 34 sene önce bir çığ düşmesi sonucu kaybettiği karısından sonra da hiç evlenmemiş ve o zamadan beri yalnız başına yaşamını sürdürmeğe çalışıyordu.Fakat 60 yaşında olmasına rağmen hiç kimse bugüne kadar onun kirli gömlekle veya sakallı dolaştığını görmemişti.Bazı kişilerce tek eleştirilen yönü ise akşamları içtiği iki kadeh rakısıydı.Bazen barakasının duvarına hem türkçe ve hem de kürtçe yazılmış ( Kurbağa veya kamlunbağa alınır ) gibi ilginç ilanlar yapıştırırdı.Cazip fiyat verdiği için çocukların ve ara sıra da olsa yetişkinlerin toplayıp getirdiği kurbağaları,bunlar “yeşil kurbağa” değil, kamlunbağalar içinse “bunların hepsi dişi”diye mazeret üretip almazdı,fakat getirenleri de dükkanından eliboş döndürmez,ya biraz bisküi yada çikulata verip gönderirdi.
Bir gün sabah erkenden barakasına geldiğinde, kapının önünde çuvala sarılmış bir çıkın gördü.Merakla çıkını açtığında sadece boyun tüyleri çıkmış kıpkırmızı bir yaratıkla karşılaştı.Önce hiçbir şeye benzetemediği bu yaratığı iyice inceleyip baktığında yine bir sonuca varamadı ama bir kuş yavrusu olduğuna kesin kes kanaat getirdi fakat hangi kuşun yavrusu olduğuna karar veremediği için kuşu aldığı gibi doğruca veterinerin yanına kadar gitti.Kartal yavrusu olduğunu öğrenince epeyce keyiflendi,bakımı hakkında geniş bilgi aldı
Ve yine geldiği gibi kuş yavrusunu sarıp sarmaladı ve barakasına döndü.
Yıllar sonra bile olsa,kendine bulduğu meşgalenin tadını çıkartabilmek amacıyle kartal yavrusuna güzel ve büyük bir kafes yaptı.Kafesin altını önce pamuk kağıt ve kuru otlarla kapladıktan sonra kafesin etrafını da dükkanın da nekadar incik boncuk varsa hepsi ile iyice süsledi.Meho için en önemli konu yavrunun beslenmesiydi.Kartal yavrusu o kadar küçüktü ki kendi kendine yemek yemesi şöyle dursun ayakta bile duramıyordu.Tek çıkar yol yavrunun annesi gibi onu kendi ağızıyle beslemekti.İlk zamanlar epeyce sıkıntılı oldu,bazen dudağını veya dilini ısırttığı bile oluyordu,ama yılmadı,günlerce sürecek olan bu işlemden hiç şikayeti olmadığı gibi severek de yapıyordu.Yavruyu beslediği saatler de barakanın önü çoğunluğu çocuklar olmak üzere seyre gelen insanlarla doluyordu,biraz büyükler Meho ile dalga geçi
yor çocuklarsa kendi aralarında çeşitli yorumlar yapıyorlardı.Bu küçücük kasaba da şimdi tek
konuşulan konu Meho’nun kartal yavrusuydu.