Muhterem arkadaşlar,
Yivsiz tüfeklerin sınıflandırılması, Benelli'nin geçen asrın son çeyreği başlarında bizim kinetik dediğimiz malum modelini çıkarıncaya
kadar sadece iki ana gruptan oluşmaktaydı;
- Geri tepmeliler(Recoil Operated),
- Gazlılar (Gas Operated)...
Geri tepmeli denen sınıfta, namlu arkasını atış sırasında kapalı ve kilitli tutan kapak takımını açmak için gerekli iş yapabilme kabiliyeti,
SİLAH GÖVDESİ üzerinde HAREKETLİ olan namludan alınmaktaydı. Bu devinim bir fişek boyundan uzunsa sistemin adına "Uzun Geri
Tepme", kısaysa "Kısa Geri Tepme" denilmekte, namlu içi basıncın en yüksek olduğu zaman arka cenahı kapalı tutan kapak külliyesi,
bu devinim sonunda açılmakta, kurma, boşaltma mesaiine başlamaktaydı. Browning A5 ve onun yakın taklidi örneklerle geçen asrın
yarısı katedilip geçildi. Uzun geri tepmeli A5'in pahalı yapılanmasına karşı, maliyetin devinim mesafesiyle orantılı olduğu zehabıyla kısa
tepmeli bir kaç örnek yapıldıysa da, vaziyetin öyle olmadığının idrakı ile hemen terkedildi.
Plastik ham maddesi ve barut bileşimlerinin gelişmesiyle, fişekler saçma ve saireyi namlu içine temas etmeden dışarı atan tapalarla
yapılmaya başlanınca, otomatik tüfeklerin ilk örneklerinin kullandığı gazlı sistem, tahliye kanallarına saçma, keçe kırıntısı, karton misali
ıvır zıvırın kaçma riski plastik tapalarla artık risk olmaktan çıkınca çok kısa sürede yivsiz tüfek üretiminin hakimi oldu. Zira, geri tepmeli
sınıfını tek başına temsil eden A5 ve taklidlerinin maliyeti çok yüksekti.
Derken...
Bir anda Bruno Civolani nam bir İtalyan, çok eski bir İsveç efsunlu tüfeğini tetkikle tasarladığı yivsizini motorsikletçi Benelli'ye sattı
ve mevcut iki sınıfa da tam uymayan, üreticisinin önce "Ataletli sistem/Inertia Operation" sonra ticari markalaştırarak "Inertia Driven"
dediği kinetik tüfekler piyasaya çıktı...
Bu tür, üçüncü bir sınıf oluşturmaktaydı... Geri Tepmeli... Gazlı... Ataletli...
Filvaki, bu yivsizleri geri tepmeli sistem içinde mütalaa edebilmek de mümkündü. Zira, namlu gerisini kapalı tutan takım, yine geri
tepme olgusundan iş kotarıyordu. Ancak bu kere tepmiğin etkilediği kasa üzerinde arkaya giden namlu değil, SİLAHIN BÜTÜNÜ idi...
Ateş edildiğinde, önünde ve arkasında iki yay arasında bir yere tesbitli olmadan duran mekanizma yerini muhafaza ederken, arkaya
pür şiddet geri tepen silahın ağırlığıyla öndeki ağır yay önce eziliyor, ardından açılıp kazandığı KİNETİK/ HAREKET enerjisini bizim
mekanizma dediğimiz kapak taşıyıcısına aktarıp kilitten çözülmeyi başarıyordu. Geri tepme olgusu mevcut, ancak yaklaşık yarım
asırdır bilinen, oturmuş tanımdan çok farklı konum ve şekilde işlem halindeydi. Bu nedenle sisteme "Ataletlli / Inertial" ismi daha
layık bulundu.
O güne kadar kullanılan geri tepmeli ve gazlı sistemlerde, kişiler, oluşumu çıkaran mekanik öğelerin bağlantı ve seyrini gözle görüp
bizzat yavaş hareketle aslına benzer gidişatta izleyebiliyorlardı. Ancak kinetik tüfekler öyle değildi. Kilidin nasıl olup da açıldığını
gözler önüne serecek mekanik bağlantı yoktu... Tüfek kilitli hazır... Güm!... Haydii... Sanki sihirli gibi mekanizma bağlantıdan
kurtuluyor silahı kurup boşaltıyordu... Üreticilerimizin çoğu, her bir parçasını aynen yontup çalıştırdıkları ürünlerinin nasıl olup da bu
işi kotardığnı anlıyamıyorlardı ve ... Halen öyleler... Kullanım kitaplarındaki çalışma prensibi metinleri işten anlayanlar için bir gülmece
vasfındadır.
Kinetik tüfeklerin en büyük avantajı temizliğin neredeyse sadece namlu içine münhasır olmasıydı. Ancak, kinetik enerjiyi önce kurulup
sonra boşalan bir kaynaktan, gidiş dönüş biletiyle aldıkları, uzun addedilebilecek bu sürede, namlu içini çabuk terkeden hafif dolular,
geri tepme hızını düşüren ek ağırlıklar nedeniyle kurma ve boşaltmanın esas öğeleri, namlu içi artık basınç ve kazanılan moment ya da
yönlendirilmiş yük gerekenden az birikim kazanabildiğinden inkita nedenleri olabiliyor, zaten gücü yetmeyen bu faktörlerin bir de irca
yayı direnciyle güreşmesi gerektiğinden, zayıf yapılması gerekiyor, bu da mekanizmanın bazen açık kalmasına, bazen de kapansa bile
sağa sola vurarak aralanmasına neden olabiliyordu... Nazlı tüfeklerdi...
Bunun yanında, her ne hikmetse, özellikle bizim kullanıcılar, hatta üreticiler arasında bile, gazlı tüfeklerin yüzde yirmilere varan bir güç
kaybı tevatürü türetilmişti... Öyle ya... Gaz pistonları neyle çalışıyor... Gazla... E, nereye gidiyor bu gaz... Namlunun önünden mi
çıkıyor... Yo... Altından bir yerlerden... O zaman kayıptır kardeşim... Hem de yüzde yirmi...
Bu komik vehim kinetik tüfeklerin hem kullanıcı hem de üreticilerimiz arasında daha çok itibar görmesinin baş nedeni olmuştu ve ...
Galiba halen de böyledir.
Kullanıcı yönünden gazlı mi kinetik mi ikilemine en uygun yaklaşım, biraz fedakarlıkla iki tüfeğe de sahip olmaktır... Tercihin pekişmesi
başkalarının emanet tüfeği, bir iki deneme ile mümkün değildir. Her iki türün bilinen en uygun, aynı zamanda ekonomik örneklerinden
birer tane edinerek sistemlerin artı ve eksilerini yaşayarak öğrenmek muhtemel en uygun yoldur... Birinde karar kılınırsa diğeri elden
çıkarılabilır yahut beğenilen bir sonraki ekstra alımın tercihi olur.
Saygılar.