Dünyanın en eski destanı ‘Mahabharata’
Hindistan’ın ulusal destanı Mahabharata aslında bir şiirdir ama çok büyük ve karmaşık bir şiir külliyatı olarak düşünülebilir. Sankritçe yazılmış olan destan şimdiye kadar yazılan en uzun şiirdir.
“Stanza” denen yüzbin kıtadan oluşur. Bazılarına göre MÖ 3 – 5 yüzyıl aralarında, bazılarına göre MS 4. yüzyılda derlenmiştir. Bazılarına göre ise çok daha eskilerde, 19-20.000 yıl evvel yazılmıştır.
Hintliler’e göre Mahabharata’da olmayan bir şey yoktur. Batı dünyası bu inanılmaz dev destanı ancak, 18. yy dan sonra tanımıştır. O da destanın sadece küçük bir bölümü olan 1785’te Londra’da Charles Wilkins çevirisiyle yayınlanan “BhagavadGita”dır
19. yy da doğubilimci Hippolyte Fauche, 200 kişilik bir ekiple tüm destanı Fransızca’ya çevirmeye başlamıştır ama bitiremeden hayatını kaybetmiştir. Sonuçta eksiksiz İngilizce çeviri ancak 20. yy’ın başında yine Hintliler tarafından Bombay’da gerçekleştirilmiştir.
Günümüzdeki en ilginç ve inanılmaz Mahabharata olayı; Lean Claude Carriere, Marie H. Estienne, Peter Brook ve arkadaşları nın 16 yıl çabaladıktan sonra 1985’te ilk kez Avignon’da sahneye koydukları “Mahabharata” adlı oyundur. Oyun, 9 saat sürer. bazen üç gecede, bazen bütün bir gün veya bütün bir gecede oynanıp bitiriliyor.
Dünyalılarla uzaylılar mı savaştı?
Sanskritçe’de “maha” büyük ve her şeyin toplamı anlamına gelir. “bharata” ise komünyel bir isimdir veya bilgeliğin tanımıdır. Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün “insan” anlamında olduğu da söylenir. Bu anlamda ” İnsanlığın Öyküsü” yazılmıştır.
Destanda anlatılan dev savaş öncelikle klanlar arasında bir çatışma gibi görünse de aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal (ok, balta, kılıç, mızrak) hem de uzaysaldır. (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar) gibi…
salva krisha
Bir bakışa göre, Mahabharata en eski bilim kurgu örneğidir. Ve zeki canlılar arasındaki bir anlaşmazlığı, bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır. Örneğin bir bölümde içince destanın kahramanlarından Krisnha’nın da bulunduğu Vrishni’ler Salva adlı lideri bir güçle kuşatırlar. Bunun üzerinde zalim Salva, her yere girebildiği Saubha adlı arabasına binerek yükselir ve sayısız cesur Vrishni genciyle beraber tüm bir kenti harabeye çevirir. Saubha daha önceki bölümlerde anlatıldığına göre savaşın yönetildiği bayrak gemisidir. Ve Salva’nın kentinde bulunmaktadır. Yani oradan kalkıp, savaş alanına getirilmiştir. Buna karşın Vrishni savaşçılarının da benzer silahları vardır. Pradyumna adlı kahraman özel bir silah kullanır, bu silah en yüksekteki tanrıları dahi durdurmaktadır; silah için “savaş alanındaki hiçbir insan onun oklarından kurtulamaz” tanımı yapılır ve Salva Krisnha’ya doğru düşer. Krisnha gökte Salva’yı izlemeye başlar fakat Saubha adlı araç göklere özgün tanımla adeta yapışmıştır. Krisnha tüm silahlarını durmaksızın fırlatır, roketler, misiller, mızraklar, çiviler, savaş baltaları, üç yüzlü oklar, alev püskürtücüleri vb…
Gökte yüzlerce güneş ve ay belirir, yüzlerce yıldız doğar. Ne gece, ne de gündüz vardır, zaman anlaşılamaz.
Krishna’nın Salva’nın saldırılarını savuşturmak için kullandığı silahların seslerinin anlatımı, aynen günümüzdeki antibalistik roketlere benzemektedir. “Onları savuşturdum, bir hayal gibiydiler. Hızla vuran sütunları yolladığımda, gökler parladı ve parçalara ayrıldılar. Gökte büyük gürültüler oldu” Ve sonra Saubha’nın görünmez olduğu anlatılır sanki Krisnha hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar kullanmaktadır. Bu arada atılan bir okun “roketin” sesiyle savaşçılar ölürler, Salva’nın askerleri “Danavalar” acı çığlıklar atarak yere düşerler, onları güneşe benzer parlaklığı olan okların sesi öldürür.
Sauba kaçmak için saldırıya kalkışır, o zaman Krisnha “özel ateş silahını” kullanır bu silah güneş şeklinde halesi olan bir disk şeklindedir.Ve disk Saubha’yı ikiye böler. “Kent” gökten yere düşer ve Salva ölür. Bu olay Mahabharata’nın sonudur. En garip silahlardan birisi Pradyumna’nın kullandığı özel oktur. Bu okun öldürücü gücünden hiç kimse tanrılar dahi kurtulamaz. Agneya’nın kullandığı silah ise, alevli ama dumansız bir ateş okudur. (ateş yerine ışın olarak da düşünülebilir)
Derken savaş alanına birden karanlık yayılır. Kimse çevreyi göremez ama gece olmamıştır. Vahşi bir rüzgar başlar, bulutlar kükrer, toz ve çakıl taşları yağmaktadır. Doğa dengesini yitirir. Güneş gökte sallanmakta, dünya titremekte, korkunç silahtan yayılan kavurucu sıcaklık,her şeyi yakmaktadır. Filler alevler içinde, çılgın gibi oradan oraya koşarlar, diğer canlılar buruşarak yere düşer, vahşi ışınlar gökten yağmur gibi yağmaktadır. Ve ateş fırtınasının yanısıra Gurkha’nın silahının sesini duyanlar da ölürler. Bütün bunlar sanki nükleer bir patlamanın yanı sıra radyoaktif çöküntünün birebir tarifi gibidir. Gurkha’nın çok hızlı ve güçlü bir Vimana’sı vardır; Vrishni’lerin ve Andhaka’ların üç kendine uçar ve saldırır. Evrenin tüm gücünü taşımaktadır. Duman ve ateş sütunları fışkırtır, on binlerce güneş parlaklığında ışınlar yayarak yükselir. Vimana’nın “demir şimşek” diye tanımlanan süper bir silahı vardır, her iki aşiretten sayısız insanı kentlerini küle dönüştürür. Cesetler tanınmayacak kadar yanarlar, ölmeyenlerin saçları ve tırnakları dökülür, çanaklar çömlekler kendi kendilerine kırılırlar, yiyecekler zehirlenir. Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları küllerle yıkanmaktadır.
Nedir bu silahlar?
Başka hiçbir mitolojide böyle bir tanım yoktur. Yıldırımlar, şimşekler vardır ama ötesi yoktur. Bunu anlamak şu anda mümkün değil.
Destan’da anlatılan olaylar gerçek midir yoksa metafizikçilerin yaklaşımıyla simgesel midir?
1944 yılında Paris Üniversitesi Hint Uygarlığı Enstitüsü’nden Emil Senart’ın özgün çevirisi olan “La Bhagavad Gita”
la bhagavad gita
Türkçe çevirisinin özsözünde Ergün Arıkdal şöyle der: “O halde insan kendisiyle, maddenin hakimiyeti ile savaşa hep devam etmelidir…” (Ruh ve Madde Yayınları 1995)
Galiba ikisi de doğrudur. Yani Mahabharata hem çok uzak geçmişte kaybolmuş bir uygarlığı ve belki de yaşanmış en büyük savaşı anlatmakta, hem de dev bir ruhsal öğretiyi içermektedir. Bu öğreti Senart’ın tanımıyla : “Rabb’in ezgisidir”
Mahabharata ve Vimanalar
“Pruspaku adlı araç güneşe benziyordu ve kardeşime aitti. Onu güçlü Ravan’dan almıştı. Uçuyordu ve mükemmeldi. İstenilen her yere gidiyordu. Lanka kentinin göklerinde uçarken parlak bir buluta benziyordu.” Ramayana Destanı
“Salva’nın uçan aracı çok gizemliydi, gökte bazen görünüyor, bazen de kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı. Yadu Hanedanı’nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar, bazen yerde, bazen gökte beliriyor sonra birden bir tepeye veya ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırladığı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu.” Bhaktivedanta, Swami Prabhupada, Krsna
“Kralım; uçan araç mükemmeldi, şeytan Maya tarafından yapılmış ve bir savaş için gereken tüm silahlarla donatılmıştı. Hayal edilmesi ve anlatılması imkansız bir araçtı. Görünmezlik özelliğine sahipti. oturulan yerde koruyucu bir şemsiye ve serinletici güç vardı. Mihrace Bai’nin çevresinde kaptanları ve kumandanları bulunuyordu; geceleyin gökte yükselen bir ay gibi görünüyor, her yönü aydınlatıyordu.” Swami Prabhupada Bhaktivedanta, Srimad Bhagavatam
vimanalar“Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu. Gök bu harika uçan araçlarla doluydu. Gece karanlığında yaydıkları sarımtrak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu. ” Mahavira of Bhavabhuti (8. YY dan kalma bir Jain yazması)
“Vata’nın arabası ne görkemli, gök gürültüsü gibi ses çıkarıyor, göklere dokunuyor, parlak bir ışığı var, kırmızı göz kamaştırıcı ve alev gibi, bir girdap dönerken, dünyanın tozunu kaldırıyor.” RigVeda (Vata bir Aryan rüzgar tanrısıdır)
“Bir zamanlar Kral Citaketu, kendisine Tanrı Vişnu tarafından verilen parlak ve ihtişamlı bir uçan araçla dış uzaya yolculuk yapar ve Tanrı Şiva’yı görür. Oklar (ışınlar) Şiva tarafından yollanır. Işınlar güneş benzeri bir küreden fışkırır ve içinde yaşayan üç gök aracını kaplar ve o araçlar bir daha görülmezler.” Srimad Bhagasvatam, VI. Canto, Bölüm 3
upload image