Tüfeklerdeki Yazıların Punto ve Karakter Özellikleri

[Erol ÖZTÜRK]

Aşağıda yazılanlara asla itirazım olamaz.
Ancak durum ortada iken yani firmalar açısından olan olmuşken, ben daha ziyade tüketicinin rolünü daha ciddi oynaması gerektiğini düşünüyorum. Üretici ile tüketici ilişkileri, ürünle kullanıcının ürünü değerlendirme kriterleri de oldukça yön verici.
Her hangi bir firma hakkında övgülere bakıyorum, öven için neredeyse dünyada bir tane şeklinde. Nedeni, nedeni yok.
Şikayetlere bakıyorum, elinde patlayıncaya kadar, iğnesi kırılıncaya kadar, tutukluk yapıncaya kadar sorunsuz. Bunlardan birisi olduğunda da dünyanın en aşağılık malı. Neden, onun da nedeni boş; Bana sattıkları tutukluk yaptı diyor.
Hemen hemen bütün firmaların en büyük reklamları satış sonrası hizmet. Neymiş bu satış sonrası hizmet? Bir şey olursa gönder halledelim. Tamam servis hizmeti iyi de. Benim öncelikli beklentim servis mi? İşini adam gibi yap servisin yedekte dursun demiyor insanlar. Tüfek attığı yeri vuramıyor diye servise gider mi? Öncelikle fabrikadan çıkamaması gerek.
Üstündeki yazı, arma, marka kimin umurundaki? Tüfek mi tüfek.
Bir de gelir düzeyimiz falan gibi savunmalar var. O da ayrı bir şey. Gelir düzeyimiz ayrıca konuşulur da. Gelir düzeyimiz belli bir seviyenin altındaysa gözümüzün görme düzeyi, zevkimizin hissetme düzeyi de mi orantılı olarak aşağı çekilir? 
Yine gevezeliğim tuttu.

Fatih hocam,bence gelir düzeyiyle ilgili kısım,(direkt olarak değilse bile) bu işlerde çok etkili maalesef.
Hayatı boyunca TOFAŞ`tan başka arabaya binmemiş olan adam,MERCEDES`i,BMW`yi nereden bilsin. 

[Fatih YAZICI]

Bir şeye sahip olamamakla onu bilememek arasındaki çizgiyi irdeliyoruz.
O çok sevdiğimiz mikro milliyetçilik adamı milliyetsiz bırakır da milletler arasında pespaye kılar maazallah.

Fatih hocam,bence gelir düzeyiyle ilgili kısım,(direkt olarak değilse bile) bu işlerde çok etkili maalesef.
Hayatı boyunca TOFAŞ`tan başka arabaya binmemiş olan adam,MERCEDES`i,BMW`yi nereden bilsin. 

[İbrahim AYSU]

Hocam konu başlıkları çok. Ben yukarıdaki metinde sadece a,b,c'sinden, o da "sadece ucundan, ufaktan" bahsettim.

Bu işin üretim süreçlerinde, kalite kontrol süreçlerinde , satış, dağıtım ve satış sonrası hizmetlerinde ve hatta idari konular şirket içi hizmet birimleri, finans, it, bakım-onarım teknik, pazarlama vs birimlerinde izlenmesi gereken kurumsal yol ve metodolojiler mevcut ve bunların uygulamalarındaki sorunlarıyla birlikte çözümleri hakkında tüm dünyada tecrübe edilmiş "best practice" denilen uygulamaları ve yönetim usulleri mevcut. Ancak bunlarla ilgili bir şeyler yazılmaya kalkılsa yüzlerce sayfa metin oluşur.

Konumuz, tüfekler üzerindeki yazılar, fontları vs olduğu için konuyla ilgili kısma değinip geçtim.

İbrahim Beyin yazdıklarına asla itirazım olamaz.
Ancak durum ortada iken yani firmalar açısından olan olmuşken, ben daha ziyade tüketicinin rolünü daha ciddi oynaması gerektiğini düşünüyorum. Üretici ile tüketici ilişkileri, ürünle kullanıcının ürünü değerlendirme kriterleri de oldukça yön verici.
Her hangi bir firma hakkında övgülere bakıyorum, öven için neredeyse dünyada bir tane şeklinde. Nedeni, nedeni yok.
Şikayetlere bakıyorum, elinde patlayıncaya kadar, iğnesi kırılıncaya kadar, tutukluk yapıncaya kadar sorunsuz. Bunlardan birisi olduğunda da dünyanın en aşağılık malı. Neden, onun da nedeni boş; Bana sattıkları tutukluk yaptı diyor.
Hemen hemen bütün firmaların en büyük reklamları satış sonrası hizmet. Neymiş bu satış sonrası hizmet? Bir şey olursa gönder halledelim. Tamam servis hizmeti iyi de. Benim öncelikli beklentim servis mi? İşini adam gibi yap servisin yedekte dursun demiyor insanlar. Tüfek attığı yeri vuramıyor diye servise gider mi? Öncelikle fabrikadan çıkamaması gerek.
Üstündeki yazı, arma, marka kimin umurundaki? Tüfek mi tüfek.
Bir de gelir düzeyimiz falan gibi savunmalar var. O da ayrı bir şey. Gelir düzeyimiz ayrıca konuşulur da. Gelir düzeyimiz belli bir seviyenin altındaysa gözümüzün görme düzeyi, zevkimizin hissetme düzeyi de mi orantılı olarak aşağı çekilir? 
Yine gevezeliğim tuttu.

[Erol ÖZTÜRK]

Bir şeye sahip olamamakla onu bilememek arasındaki çizgiyi irdeliyoruz.
O çok sevdiğimiz mikro milliyetçilik adamı milliyetsiz bırakır da milletler arasında pespaye kılar maazallah.

Valla bize ''paramız kadar konuşmayı'' öğrettiler. 

[Fatih YAZICI]

Sustum o zaman.

Valla bize ''paramız kadar konuşmayı'' öğrettiler. 

[Fatih S.M.YAPAR]

ben gelir seviyemizden kaynaklandığını düşünmüyorum.zira firmalar iç piyasaya sattıklarından daha ucuza yurtdışına hemde daha kaliteli satıyor. kısa ve net bu konuda zevksiziz...

[İbrahim AYSU]

Ha bu arada, başarılı bir pazarlama biriminin en önemli görevlerinden bir tanesi, tüketicinin beklentisini yönetmektir. Yani Beklenti Yönetimi...

"Ben yakan tüfek istiyorum" diyen bir tüketici kitlesine, "biz en yakanını üretiyoruz" diyerek bir pazarlama aktivitesiyle karşılık verirsen örneğin, bir süre sonra tıkanacaksın ve pazarlama aktiviten de kısa vadede başarılı olsa ya da başarılı olduğunu sansan bile, orta ve uzun vadede başarısız olacaktır. Bunun yerine, el broşürlerinde, web sitende, kataloglarında, doğru bilinen yaygın yanlışların bir beklentiye dönüşmemesi için, uluslararası ve kimsenin tartışmaya açamayacağı üretici ya da ülkelerden de örnekler vererek işin doğrusunu öğretici, eğitici bir metodla pazarlama aktivitesini desteklemen lazım. Bu, küçük bir konuda, tek bir konuda mikro bir beklenti yönetimidir mesela. Zira, evet müşteri haklıdır ancak Allah değildir. Müşterinin de her talebini doğru kabul edip, bu yönde pazarlama dili geliştirirsen, hep orta vadede tıkanır ve/veya bu işi beklenti yönetimiyle birlikte sürdüren dünya devlerinin yaptıklarını kopyalayarak, hep onların arkasından takip etmek zorunda kalarak ürün üretmeye devam etmek zorunda kalırsın. Mesela en basitinden, bu choke boylarıyla oynamayı kim çıkardı? İtalyanlar... Bunu nasıl anlattılar tüm dünyaya? Tüketiciyi eğittiler, tüketicilerde bir beklenti oluşturdular (beklentiyi yönettiler) bu yönde ve bu beklenti üzerine sektörler oluştu, doğdu ve büyüyerek devam ediyor. gibi gibi..

[Kamil ÜNLÜTÜRK]

Bizim tüketicilerimizin çoğunun bir ürünü değerlendirme kıstasları da oturmamış durumda,tamamen sezgisel veya kulaktan dolma bilgiler ve varsayımlarla belirleniyor tercihler ,yani gelir durumu iyi olsa bile yanlış veya aslında işine yaramayacak birşeyler alma olasılığı yüksek...

[Serkan TİKVEŞLİ]

Sayın Yazıcı, nekadar güzel söylemişsiniz, sen bana doğru düzgün imal ettiğin ürünü versene ne uğraştırıyorsun beni yok servise gönder yok uğraş bu arada eğer ilk gidip gelmesinde sorun çözülürse gene iyi birde demezlermi biz malımızın arkasındayız diye bunu sanki bir lütuf gibi sanki bir iyilik gibi lanse etmezlermi bizde seviniriz afferim falanca firmaya bak arızayı hemen gidermiş diye methiyeler dizeriz

İbrahim Beyin yazdıklarına asla itirazım olamaz.
Ancak durum ortada iken yani firmalar açısından olan olmuşken, ben daha ziyade tüketicinin rolünü daha ciddi oynaması gerektiğini düşünüyorum. Üretici ile tüketici ilişkileri, ürünle kullanıcının ürünü değerlendirme kriterleri de oldukça yön verici.
Her hangi bir firma hakkında övgülere bakıyorum, öven için neredeyse dünyada bir tane şeklinde. Nedeni, nedeni yok.
Şikayetlere bakıyorum, elinde patlayıncaya kadar, iğnesi kırılıncaya kadar, tutukluk yapıncaya kadar sorunsuz. Bunlardan birisi olduğunda da dünyanın en aşağılık malı. Neden, onun da nedeni boş; Bana sattıkları tutukluk yaptı diyor.
Hemen hemen bütün firmaların en büyük reklamları satış sonrası hizmet. Neymiş bu satış sonrası hizmet? Bir şey olursa gönder halledelim. Tamam servis hizmeti iyi de. Benim öncelikli beklentim servis mi? İşini adam gibi yap servisin yedekte dursun demiyor insanlar. Tüfek attığı yeri vuramıyor diye servise gider mi? Öncelikle fabrikadan çıkamaması gerek.
Üstündeki yazı, arma, marka kimin umurundaki? Tüfek mi tüfek.
Bir de gelir düzeyimiz falan gibi savunmalar var. O da ayrı bir şey. Gelir düzeyimiz ayrıca konuşulur da. Gelir düzeyimiz belli bir seviyenin altındaysa gözümüzün görme düzeyi, zevkimizin hissetme düzeyi de mi orantılı olarak aşağı çekilir? 
Yine gevezeliğim tuttu.

[Fatih YAZICI]

 
Beklentiyi yönetmek, tıkanmak, orta vade, uzun vade. Var bunların çözümü. İsimlere bakar mısınız?  X marka, Büyük X marka, Öz X marka. Tıkandık mı bölünerek, küçülerek, sürünerek çoğalırız.

Ha bu arada, başarılı bir pazarlama biriminin en önemli görevlerinden bir tanesi, tüketicinin beklentisini yönetmektir. Yani Beklenti Yönetimi...

"Ben yakan tüfek istiyorum" diyen bir tüketici kitlesine, "biz en yakanını üretiyoruz" diyerek bir pazarlama aktivitesiyle karşılık verirsen örneğin, bir süre sonra tıkanacaksın ve pazarlama aktiviten de kısa vadede başarılı olsa ya da başarılı olduğunu sansan bile, orta ve uzun vadede başarısız olacaktır. Bunun yerine, el broşürlerinde, web sitende, kataloglarında, doğru bilinen yaygın yanlışların bir beklentiye dönüşmemesi için, uluslararası ve kimsenin tartışmaya açamayacağı üretici ya da ülkelerden de örnekler vererek işin doğrusunu öğretici, eğitici bir metodla pazarlama aktivitesini desteklemen lazım. Bu, küçük bir konuda, tek bir konuda mikro bir beklenti yönetimidir mesela. Zira, evet müşteri haklıdır ancak Allah değildir. Müşterinin de her talebini doğru kabul edip, bu yönde pazarlama dili geliştirirsen, hep orta vadede tıkanır ve/veya bu işi beklenti yönetimiyle birlikte sürdüren dünya devlerinin yaptıklarını kopyalayarak, hep onların arkasından takip etmek zorunda kalarak ürün üretmeye devam etmek zorunda kalırsın. Mesela en basitinden, bu choke boylarıyla oynamayı kim çıkardı? İtalyanlar... Bunu nasıl anlattılar tüm dünyaya? Tüketiciyi eğittiler, tüketicilerde bir beklenti oluşturdular (beklentiyi yönettiler) bu yönde ve bu beklenti üzerine sektörler oluştu, doğdu ve büyüyerek devam ediyor. gibi gibi..

[Fatih YAZICI]

Tamamen katılıyorum size Kamil Bey. Hatta yakınımdan tanıdıklarım var.

Bizim tüketicilerimizin çoğunun bir ürünü değerlendirme kıstasları da oturmamış durumda,tamamen sezgisel veya kulaktan dolma bilgiler ve varsayımlarla belirleniyor tercihler ,yani gelir durumu iyi olsa bile yanlış veya aslında işine yaramayacak birşeyler alma olasılığı yüksek...

[Fatih YAZICI]

İbrahim Bey, malum bir markanın üzerindeki yılan tasviri zehirli tüfek isteyenler için yapılmış olabilir mi?

Ha bu arada, başarılı bir pazarlama biriminin en önemli görevlerinden bir tanesi, tüketicinin beklentisini yönetmektir. Yani Beklenti Yönetimi...

"Ben yakan tüfek istiyorum" diyen bir tüketici kitlesine, "biz en yakanını üretiyoruz" diyerek bir pazarlama aktivitesiyle karşılık verirsen örneğin, bir süre sonra tıkanacaksın ve pazarlama aktiviten de kısa vadede başarılı olsa ya da başarılı olduğunu sansan bile, orta ve uzun vadede başarısız olacaktır. Bunun yerine, el broşürlerinde, web sitende, kataloglarında, doğru bilinen yaygın yanlışların bir beklentiye dönüşmemesi için, uluslararası ve kimsenin tartışmaya açamayacağı üretici ya da ülkelerden de örnekler vererek işin doğrusunu öğretici, eğitici bir metodla pazarlama aktivitesini desteklemen lazım. Bu, küçük bir konuda, tek bir konuda mikro bir beklenti yönetimidir mesela. Zira, evet müşteri haklıdır ancak Allah değildir. Müşterinin de her talebini doğru kabul edip, bu yönde pazarlama dili geliştirirsen, hep orta vadede tıkanır ve/veya bu işi beklenti yönetimiyle birlikte sürdüren dünya devlerinin yaptıklarını kopyalayarak, hep onların arkasından takip etmek zorunda kalarak ürün üretmeye devam etmek zorunda kalırsın. Mesela en basitinden, bu choke boylarıyla oynamayı kim çıkardı? İtalyanlar... Bunu nasıl anlattılar tüm dünyaya? Tüketiciyi eğittiler, tüketicilerde bir beklenti oluşturdular (beklentiyi yönettiler) bu yönde ve bu beklenti üzerine sektörler oluştu, doğdu ve büyüyerek devam ediyor. gibi gibi..

[İbrahim AYSU]

Olabilir Beklentiyi olmasa da algıyı yönetmeyi düşünmüş olabilirler "Zehir kusuyor bu tüfek" algısını oluşturabilmek gibi bir şeyler

Bence bu sektöre özgü değil, her sektörde çok başarılı olanların, uluslararası markette "iyi para eden" markalara sahip olanların sahip olduğu üç haslet; Vizyon + Ticari Ahlak + Sermaye ... Bu üçü birden ama aynı anda üçü birden belli eşik değerlerinin üzerindeyse, adam iyi para eden marka oluyor ve üstlere oynuyor.

Örnek; ticari etik ya da ahlak mı? "Biz müslüman adamız, en kralı bizde" demeyelim, çünkü yerlerde. Adına Müslüman denilen ülkelere nispeten, bu hasletin, "gavurlarda" şaşırtıcı şekilde yukarılarda olduğunu görüyoruz. Şaşırtıcı olması bu gerçeği değiştiriyor mu? Tabii ki hayır.

Sermayen de (kaynakların da) iş modeline ve sektörüne göre belirli bir eşik değerinin üzerinde değilse, ya bir süre, ya da uzun süre patinaj çekip durursun ya da çamura tamamen saplanır, arabadan inersin.

Vizyon ise üst düzey eğitimle ve/veya üst düzey tecrübeyle elde edilebilir tabii ki.


Bizim kendi üreticilerimizde, bunlardan bazen en az birinde, çoğu zaman ikisi ya da üçünde birden sorun olduğunu görüyoruz maalesef.

İbrahim Bey, malum bir markanın üzerindeki yılan tasviri zehirli tüfek isteyenler için yapılmış olabilir mi?

[Kamil ÜNLÜTÜRK]

Tamamen katılıyorum size Kamil Bey. Hatta yakınımdan tanıdıklarım var.

Biraz daha detalandırabilir miyiz acaba,vaka nedir ...

[Serkan TİKVEŞLİ]

İbrahim bey, bu yılan şimdi alfa romeo markasında'ds var şimdi onlar nedemek istemiş olabilir yılan gibi kıvrak yolları kıvrıla kıvrıla geçer 😀😀 subliminal mesaj olabilirmi 😀 Fatih bey yılan figürü hem zehirler hemde aslında iyileştirir manasında olabilir bakınız tabipler ve eczacıların logoları 😀😀

Olabilir Beklentiyi olmasa da algıyı yönetmeyi düşünmüş olabilirler "Zehir kusuyor bu tüfek" algısını oluşturabilmek gibi bir şeyler

Bence bu sektöre özgü değil, her sektörde çok başarılı olanların, uluslararası markette "iyi para eden" markalara sahip olanların sahip olduğu üç haslet; Vizyon + Ticari Ahlak + Sermaye ... Bu üçü birden ama aynı anda üçü birden belli eşik değerlerinin üzerindeyse, adam iyi para eden marka oluyor ve üstlere oynuyor.

Örnek; ticari etik ya da ahlak mı? "Biz müslüman adamız, en kralı bizde" demeyelim, çünkü yerlerde. Adına Müslüman denilen ülkelere nispeten, bu hasletin, "gavurlarda" şaşırtıcı şekilde yukarılarda olduğunu görüyoruz. Şaşırtıcı olması bu gerçeği değiştiriyor mu? Tabii ki hayır.

Sermayen de (kaynakların da) iş modeline ve sektörüne göre belirli bir eşik değerinin üzerinde değilse, ya bir süre, ya da uzun süre patinaj çekip durursun ya da çamura tamamen saplanır, arabadan inersin.

Vizyon ise üst düzey eğitimle ve/veya üst düzey tecrübeyle elde edilebilir tabii ki.


Bizim kendi üreticilerimizde, bunlardan bazen en az birinde, çoğu zaman ikisi ya da üçünde birden sorun olduğunu görüyoruz maalesef.

[İbrahim AYSU]

Evet, farklı sektörlerde farklı hayvanların çok daha anlamlı manaları olabiliyor. Örnek; at var Ford Mustang'de... Bence çok anlamlı, ürüne göre tabi Ama bir beygir resmini/figürünü bir tüfeğin markasını simgelemek amacıyla kullanmak çok doğru olmayabilir

İbrahim bey, bu yılan şimdi alfa romeo markasında'ds var şimdi onlar nedemek istemiş olabilir yılan gibi kıvrak yolları kıvrıla kıvrıla geçer 😀😀 subliminal mesaj olabilirmi 😀 Fatih bey yılan figürü hem zehirler hemde aslında iyileştirir manasında olabilir bakınız tabipler ve eczacıların logoları 😀😀

[Serkan TİKVEŞLİ]

Logo'ya at figürü konsa,bu daha çok katır'a benzemiş çok teper denebilir 🤔🤔😀😀

Evet, farklı sektörlerde farklı hayvanların çok daha anlamlı manaları olabiliyor. Örnek; at var Ford Mustang'de... Bence çok anlamlı, ürüne göre tabi Ama bir beygir resmini/figürünü bir tüfeğin markasını simgelemek amacıyla kullanmak çok doğru olmayabilir

[İbrahim AYSU]

Tüfeğin üzerine keşke sadece floral/scroll falan çalışsalar bizimkiler. İlla hayvan figürü yapacaklarsa kesinlikle lazer işi yapsınlar lütfen... Zira el işi yaptıklarında, ördek niyetiyle başladıkları işte figür, tamamlandığında uçan/uçmaya çalışan penguene benziyor... O figüre ördekmiş gibi muamele etmeye çalışmak, onu ördek saymaya çalışmak, tüfek sahibi için ciddi bir sıkıntı...

Logo'ya at figürü konsa,bu daha çok katır'a benzemiş çok teper denebilir 🤔🤔😀😀

[Serkan TİKVEŞLİ]

😀😀😀

Tüfeğin üzerine keşke sadece floral/scroll falan çalışsalar bizimkiler. İlla hayvan figürü yapacaklarsa kesinlikle lazer işi yapsınlar lütfen... Zira el işi yaptıklarında, ördek niyetiyle başladıkları işte figür, tamamlandığında uçan/uçmaya çalışan penguene benziyor... O figüre ördekmiş gibi muamele etmeye çalışmak, onu ördek saymaya çalışmak, tüfek sahibi için ciddi bir sıkıntı...

[Tuncay KAHRAMAN]

Tüfeğin üzerine keşke sadece floral/scroll falan çalışsalar bizimkiler. İlla hayvan figürü yapacaklarsa kesinlikle lazer işi yapsınlar lütfen... Zira el işi yaptıklarında, ördek niyetiyle başladıkları işte figür, tamamlandığında uçan/uçmaya çalışan penguene benziyor... O figüre ördekmiş gibi muamele etmeye çalışmak, onu ördek saymaya çalışmak, tüfek sahibi için ciddi bir sıkıntı...

Kesinlikle katılıyorum.

[Fatih YAZICI]

Yok. Detaylandırmayalım laz işi olur. Kısıca çok yakınım, her şeyi denemek istiyor.

Biraz daha detalandırabilir miyiz acaba,vaka nedir ...

[Fatih YAZICI]

Evet Serkan Bey tabiplerin logosu da yılan. Hasta da denize düşen adam.
Dikkat ettiniz mi ölenlerin çoğu bir tabip müdahalesinin ardından ölür. Çok az bir kısmı yalnız ölür.

İbrahim bey, bu yılan şimdi alfa romeo markasında'ds var şimdi onlar nedemek istemiş olabilir yılan gibi kıvrak yolları kıvrıla kıvrıla geçer 😀😀 subliminal mesaj olabilirmi 😀 Fatih bey yılan figürü hem zehirler hemde aslında iyileştirir manasında olabilir bakınız tabipler ve eczacıların logoları 😀😀

[Fatih YAZICI]

Şu kuş figürü sadece bizdekilerde sorunlu değil. Bazıları sadece konuşulmadığı için sorunsuzmuş gibi duruyor.


Bu güzel mi?


Ya da bu? Hem de sarı.





Şuradaki daha kabul edilebilir sanırım.
 

[İbrahim AYSU]

Fatih Bey, bunlar zaten kuşuna gelene kadar..... Ohhooooo...  Yani nasıl desem ... Demeyeyim de şimdi baskı yemeyelim... Ama anlamışsınızdır umarım beni... 

Şu kuş figürü sadece bizdekilerde sorunlu değil. Bazıları sadece konuşulmadığı için sorunsuzmuş gibi duruyor.


Bu güzel mi?


Ya da bu? Hem de sarı.





Şuradaki daha kabul edilebilir sanırım.
 

[Serkan TİKVEŞLİ]

İbrahim bey suları ısındırmaya başladınız 😀😀

Fatih Bey, bunlar zaten kuşuna gelene kadar..... Ohhooooo...  Yani nasıl desem ... Demeyeyim de şimdi baskı yemeyelim... Ama anlamışsınızdır umarım beni...