Gönderen Konu: Türk kafası  (Okunma sayısı 3588 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Murat DİNGİZ

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 1036
  • Thanked: 919 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Türk kafası
« : 15 Şubat 2017, 19:30:01 »
MUHAKKAK OKUYUN !!!
#THEOTTOMANEMPIRE
TÜRK KAFASI...
Sultan Abdülaziz Hân ve beraberindekiler, 1867’de Paris’te yeni imal edilmiş makinelerin görücüye çıktığı sergiyi gezmektedirler.
Padişah, çember şeklinde bir cetvel ve önünde asılı kadife kaplı bir toptan meydana gelen makinenin önünde durur. Bu makine, günümüz lunaparklarında da görülen, topa atılan yumrukla kol kuvvetinin ölçüldüğü ilkel bir makinedir. Osmanlı sultanı topun aldığı darbeye göre ibrenin cetvel üstünde hareket ettiği dinamometrenin adını sorar. Kısa süren bir kararsızlığın ardından bir Fransız yetkili yutkunarak cevap verir:
“Tete Turkue” Mevsim yazdır ama buz gibi bir hava eser ortalıkta... Fransız kaşif, “Türk Kafası” adını verdiği makinenin önünde Osmanlı Padişahının duracağını nereden bilebilirdi ki? Demek Avrupa için Türklerin kafası yumruk atmaya yarıyordu.
Sessizliği yine Sultan Abdülaziz Hân bozar: “Halil Paşa, göster bakalım şunlara Türk kolunun kuvvetini!” Kayserili Halil Paşa, Abdülaziz Hân gibi heybetli birisidir. “Emriniz başım üstüne hünkârım!” dedikten sonra ceketini çıkarır ve gömleğinin kollarını sıvar. Herkes nefesini tutmuş olacakları beklemektedir. Halil Paşa yaradana sığınıp öyle bir yumruk savurur ki, dinamometrenin dağılan yuvarlak ibresi bir Fransız’ın, kopan topu başka bir Fransız’ın, yayları da etrafta toplanan öteki diğer Fransızların ayaklarının dibine savrulur. Dağılan makinenin karşısındaki Halil Paşa alaycı bir dille şunları söyler: “Bu Türk kafası değildir Sultanım! Bu olsa olsa, Avrupa kafası olmalı ki bir vuruşta dağıldı.” #Karael


image share site
  • fabarm l4s
Murat DİNGİZ
1983 MALATYA/Darende
 

Çevrimdışı Hüseyin İŞCEN

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 1986
  • Thanked: 1911 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #1 : 15 Şubat 2017, 19:58:03 »
Helal sana bravo 👍👍nerden bulup gün yüzüne çıkarıyorsun   eline sağlık
  • huğlu kooperatif 12 calibre 76 namlu süperpoze
  • Üzümlü kooperatif 16 calibre 71 namlu çifte
  • Akdaş ah 212 w hybrit 71namlu yarıotomatık
Gerçek avcı doğayı  koruyan nefsini dizginleyebilendir.

1986 sivas
 
The following users thanked this post: Murat DİNGİZ, Adem COŞGUN

Çevrimdışı Murat DİNGİZ

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 1036
  • Thanked: 919 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #2 : 15 Şubat 2017, 21:49:19 »
Helal sana bravo 👍👍nerden bulup gün yüzüne çıkarıyorsun   eline sağlık
siz saolun bana göre tarihi bilmeyen piyondan öteye gidemez
  • fabarm l4s
Murat DİNGİZ
1983 MALATYA/Darende
 

Çevrimdışı Elver ENGİN

  • *
  • İleti: 742
  • Thanked: 344 times
  • Amaç spor
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #3 : 16 Şubat 2017, 08:44:28 »
Tebrikler
Teşekkürler

İZMİR KARŞIYAKA

  • YILDIZ SPZ-ME
  • ÖZKANLAR FX17
1976 İZMİR KARŞIYAKA ÖRNEK AVCILAR DERNEĞİ
 
The following users thanked this post: Murat DİNGİZ

Çevrimdışı Sefa KOYUNCU

  • *
  • İleti: 150
  • Thanked: 118 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #4 : 16 Şubat 2017, 08:49:12 »
Süper paylaşım usta tebrikler. :)
  • Baikal USSR ij 58
  • Huğlu GT1
  • Ata Arms Cy 12
  • Deutsch Kurzhaar - Akhisar'dan GEKAS
1987 Hendek/SAKARYA
 
The following users thanked this post: Murat DİNGİZ

Çevrimdışı Hakan ÖZDEN

  • *
  • İleti: 144
  • Thanked: 351 times
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #5 : 16 Şubat 2017, 10:17:47 »
İdraksiz Türk'ten 'Türk Milleti'ne
27/01/2013 A+ A-
Yahya Kemal'in Sorbon Üniversitesi'ndeki hocası Albert Sorel'e göre "Tarihte keşfolunmamış iki meçhul" vardı: "Bunlardan biri coğrafyada kutuplar, diğeri tarihte Türk'tür..."
'İdraksiz Türk'ten 'Türk Milleti'ne
1579 yılına ait Şem iln me adlı kitaptan Osman Gazi portresi.
CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler’in buram buram ırkçılık kokan konuşması ‘Türk’, ‘Türkçülük’, ‘Türk Milleti’ gibi kavramların tarihçesinde bir yolculuk yapmaya yöneltti beni. 11. yüzyılın son çeyreğinde yazılmış Divan-ü Lügati’t Türk adlı eserin yazarı Kaşgarlı Mahmud, “Türkler aslında 20 boydur. Bunların her bir boyun birçok oymakları vardır ki sayısını ancak Allah bilir. Ben bunlardan kök ve ana boyları saydım. Oymakları bıraktım. Yalnız herkesin bilmesi için gerekli olanı, Oğuz kollarını (...) yazdım. Bundan başka Rûm yakınından [Bizans’tan] doğuya [Çin’e] doğru –müslim ve gayrimüslim- her boyun olduğu yeri de bildirdim.” Kaşgarlı Mahmud’un bu satırları yazdığı yıllarda, 24 boydan oluşan Oğuzların bir bölümü, Orta Asya steplerini geçerek Kaşgarlı’nın ‘Rûm’ dediği Anadolu’ya doğru akıyordu.

Haçlı Seferleri
Oğuz boylarının Anadolu’ya gelmelerinden itibaren, Bizans belgelerinde Tourkoi (Türkler) ve Türkie (Türkiye); Papalık belgelerinde ise barbarorum Turci (barbar Türkler) gibi terimler boy gösterdi. Birinci Haçlı Seferi’ne katılan bir papaz Antakya civarındaki savaşlardan sonra 11 Ekim 1098’de günlüğüne şöyle not düşmüştü: “Her yerde Türkler.”
Yüz yıl sonra, bu seferi anlatan Guillaume de Tyr, “Türklerin egemenlikleri altındaki Turquia’dan söz ediyordu. 1228-29 yıllarında bir başka Haçlı şövalyesi, Bavyeralı şair Tannhäuser, Haçlı Seferi Şarkısı’nda [Kreuzfahrtlied] şöyle diyordu: “Sert esiyor rüzgârlar/Yüzüme karşı barbarlıktan/Sert ve can yakıcı esiyorlar/Türkiye [Türkei] tarafından...”

Marko Polo’nun gözlemleri
1270’lerde Konstantinopolis’ten ve Anadolu’dan geçen Marko Polo’ya göre ise: “Türkmen ilinde üç çeşit insan yaşar. Biri Türkmenlerdir ki bunlar Muhammed’e taparlar, basit insanlardır ve kaba dilleri vardır. Dağlarda ve vadilerde yaşarlar ve hayvancılıkla geçinirler; çok kıymetli atları ve büyük katırları vardır. Öteki şehirlerde ve kalelerde yaşayıp ticaret ve sanatla uğraşan Ermeni ve Rumlardır...”
Marko Polo’dan 30 yıl kadar sonra kurulan Osmanlı Devleti’nin elitlerinin Türklüğe bakışı ise tektip değildi. Örneğin erken dönem Osmanlı tarihine dair en önemli eser olan Âşıkpaşazade’nin (ö. 1481) Tevarih-i Âli Osman adlı eserinde Türklerin Anadolu’ya nasıl geldiklerini anlatırken “Yafes neslinden göçer Türki kendülere sened edindiler. Ol sebepten Arab’a galip oldular” diyordu. Yeniçeriliğin kökenini anlatırken “Bunları Türk’e verelim. Türkçe öğrensinler. Bunları dahi çeri edelim dedi” diyordu. Türkçeden söz ederken ise “Türk diline kimesne bakmaz idi/Türklere hergiz gönül akmaz idi /Türk dahi bilmez idi bu dillen/İnce yolu ol ulu menzilleri” diyordu. Dikkat edilirse, bu ifadeler Türkleri ne yeriyor ne de övüyordu.

‘Türk beğinin oğlu’ Cem Sultan
1480’de tamamlanan Vâkı’ât-ı Sultan Cem adlı eserde ise babası Fatih Sultan Mehmet’in ölümünden sonra ağabeyi (II.) Bayezit’le girdiği taht kavgasından sonra Avrupa’ya sığınmak zorunda kalan Cem Sultan’dan “Türk beğinin oğlu” olarak söz ediliyordu. Buradaki ‘Türk’ sözcüğünün coğrafi bir imleme olduğu anlaşılıyordu ancak Cem’in kendinden ‘Türk’ olarak bahsetmesinden bakılırsa, Cem için Türk olmak övünülecek bir şeydi.
Yine Cem Sultan’ın isteği üzerine Ebu’l hayr-ı Rûmi’nin derlediği Saltukname’de Türk sözcüğü ‘Müslüman’ ve ‘Gazi’ yerine kullanılmıştı: “Bir gün Kefe diyarında bir gazi vardı. Tatar idi. Adına Kara Davud dirlerdi. Seyyid’den sonra çok gazalar ve erlikler eylemişdür (...) Geldük çün Kara Davud ol hinde yiğit idi. Seyyid’e hizmet iderdi. Bazılar Türk’ten idiler. Anın gazası ve velayeti Tatar’da meşhurdur.”

Ateşe tapan Türkler
Bir başka 15. yüzyıl yazarı Neşrî ise Selçuklu İmparatorluğu için ‘Saltanat-ı Türk Han’ derken, “Bazıları dahi vardır ki hiç din nedir bilmezler (...) Yahudileri taklit eden, taşa, ağaca, öküze, ateşe tapan Türkler vardır” diyordu.
Kanuni Sultan Süleyman döneminin ilk yıllarını gören Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavatnamesi adlı eserin yazarı Suzi Çelebi (ö. 1524) “Bir Türk dünyaya bedeldir” sözünü ilk sarf edendi. Ancak ünlü divan şairi Baki, ‘en büyük Türk atalarından’ dediği Kanuni’ye sunduğu şiirde “Her taç olmaz fahr-u fena ehline sertac/Türk ehlinüney hâce biraz başı kabadır” (‘Her taç yoksulluk ve yokluk ehline baştacı olmaz. Ey hoca Türk ehlinden olanın biraz başı kabadır’) diyerek kafamızı karıştırıyordu.

Türk’ün kanı helaldir!
Yine Kanuni döneminde yetişmiş, II. Selim ve III. Murad döneminin divan kâtiplerinden ‘Kadimi’ mahlaslı Hafız Hamdi Çelebi’nin manzumesindeki şu satırlar da ilginçti: “Devr-i idelden beri şahım eflak/Zem olur alem içinde Etrâk/Vermemiş Türke hûda hiç idrak/Akl-ı evvel de olursa bibâk/Oktul-üt Türke velevkâne ebak/Dedi ol kan-kerem Şah-ı celâl/Türkü katleyleyiniz kanı helâl.” (Mehmet Ali Aynizade’nin tercümesiyle: “Padişahım kâinatın yaratılışından bu yana/Dünya içinde Türklüğün kötülüğünden bahsedilir/ Allah Türk’e hiç anlayış gücü vermemiştir/O çok akıllı olsa bile pervasızdır/Türk’ü öldür baban olsa da/O iyilik madeni, Yüce Peygamber ‘Türk’ü öldürünüz kanı helaldir’ demiştir.”)
Çelebi’nin Peygamber’in hadisini kullanarak katledilmesini önerdiği Türklerin Anadolu’nun Kızılbaş Türkmenleri olduğu açıktır. Yavuz Sultan Selim’den beri Kızılbaş düşmanlığı o kadar şiddetliydi ki, III. Murad döneminin şeyhülislamı ve tarihçisi Hoca Saadettin Efendi (ö. 1599) Fatih Sultan Mehmet’in Akkoyunlu Uzun Hasan’ın ordularını yendiği Otlukbeli Savaşı’ndan (1463) söz ederken ‘Rum padişahı’ dediği Fatih’in “kestiği Türkmen kellelerinden oluşan tepelerden” gayet normal bir durum olarak bahsediyordu.
1609’da Kuyucu Murat Paşa’nın orduları Anadolu’da Kızılbaş katliamlarına devam ederken, dönemin belgelerinde Kızılbaş yerine ‘Türk’ denirken, bu terimin yanında ‘bağî’ (yolkesen), şakî (haydut), tağî (azgın), celâlî (asi), zındık (dinsiz) sıfatlarını okumak şaşırtıcı olmasa gerek. IV. Mehmed döneminin yazarı Koçi Bey (ö. 1650) de Türk, Tatar, Yörük gibi çeşitli terimlerle tarif ettiği ‘Türkler’ için hiç olumlu terimler kullanmıyordu. Aynı şekilde Lale Devri’nin tarihçisi Naima (ö. 1716) da merkezin perspektifinden yazdığı için Türklük kavramını olumsuz anlamda kullanmıştı. ‘Türk-ü sütürk (azgın Türk), ‘Türk-bed lika’ (çirkin yüzlü Türk), ‘etrak-ı bi idrak’ (anlayışsız, akılsız Türkler), ‘nadan Türk’ (kaba Türk) onun terimleridir.

Şarkiyatçıların katkısı
Tanzimat’la birlikte, ‘etnik’ tanımların kullanımı ortaya çıkmıştı. ‘Türk’ kavramını ‘etnik’ kategori olarak ilk kullananlardan biri İstanbul’a sığındıktan sonra Müslüman olarak Mustafa Celaleddin adını alan Polonyalı göçmen Constantin Borzecki oldu. Yazarın 1870te, İstanbul ve Paris’te yayımlanan Les Turcs anciens et modernes (Türkler, Eski ve Modern) başlıklı eseri ‘Türklük’ bilincinin gelişmesinde önemli rol oynadı.
II. Abdülhamit’in hafiyelerinden Macar Yahudisi Şarkiyatçı Arminius Vambery de bu alanda kalem oynatanlardandı. Yazar Orta Asya’ya Yolculuk (1873) kitabında şöyle diyordu: “Bir Türk hanedanı olarak Osmanlı İmparatorluğu, dinleri, dilleri ve tarihleriyle birbirlerine bağlı olan Türk halklarını bir araya getirerek Adriya(tik) kıyılarından Çin içlerine kadar güçlü bir imparatorluk kurabilirdi (…) Anadolululardan, Azerbaycanlılardan, Türkmenlerden, Özbeklerden, Kırgızlardan ve Tatarlardan oluşacak bir Türk bloku, kuzey komşusuna (Rusya’ya) karşı bugünkü Türkiye’den (Osmanlı) daha dengeli durumda olurdu.”
Fransız Türkolog Léon Cahun ise Orta Asya’da bir zamanlar kıyılarında Türklerin yaşadığı bir iç denizin olduğu, bu denizin kuruması üzerine Türklerin Avrasya’ya doğru göçe başladıkları tezinin müellifidir. Cahun’u Türkiye’de meşhur eden 1896’da yayımladığı Introduction à l’histoire de l’Asie (Asya Tarihine Giriş) adlı kitabıdır. 1889-1893 arasında keşfedilmiş olan Orhun Yazıtları’nı meşhur eden bu eserin kendisindeki nüshalarına Mustafa Kemal’in el yazısıyla notlar aldığı bilinir.

Jön Türkler ve Türkçülük
Ama bu yazarların icat ettiği ‘Türklük’ kavramının Türkçülük adıyla siyasi bir projeye çevrilmesi ise yakındı. Fransız İhtilali’nden itibaren Avrupa’dan yayılan milliyetçilik akımından etkilenen etnik kesimlerin giderek imparatorluktan uzaklaştığını gören yeni kuşak elitler (Jön Türkler), imparatorluğu kurtarmak için yaşama geçirdikleri Batıcılık, ‘Osmanlıcılık’ ve ‘İslamcılık’ ideolojilerinin başarısız olması üzerine, hem etnik, hem kültürel hem siyasal anlamda Türk kimliğini öne çıkarmak şeklinde özetlenebilecek olan ‘Türkçülük’ akımına bel bağlamışlardı.
Batı tarzı bir modernleşmenin hızlı yaşandığı Rusya’da, esas olarak Rus milliyetçiliğine tepki olarak doğan bu akımı Osmanlı ülkesine Gaspıralı İsmail, Hüseyinzade Ali, Ağaoğlu Ahmet, Caferoğlu Ahmed, Mehmet Emin Resulzade, Zeki Velidi Togan ve Yusuf Akçura gibi Rusya kökenli aydınlar taşımıştı. Özellikle Akçura’nın zamanında ‘romantik’, ‘garip’, ‘ham hayal’, ‘aşırı’ bulunan görüşlerini özetleyen ve daha sonra siyasal Türkçülüğün manifestosu sayılan Üç Tarzı Siyaset (1904) adlı eser, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Moiz Kohen ve Mehmet Emin başta olmak üzere geç dönem Osmanlı aydınlarını çok etkiledi.

Tarihte Türk’ün icadı
Bu kuşaktan olan Yahya Kemal’in Paris’teki Sorbon Üniversitesi’ndeki hocalarından Albert Sorel bir dersinde öğrencilerine “Tarihte keşfolunmamış iki meçhul vardır: Bunlardan biri coğrafyada kutuplar, diğeri tarihte Türk’tür...” demiştir. Bu cümle Yahya Kemal’in kafasında bir şimşek çaktırmıştı: “Paris’te talebe mitinglerine gidiyordum. Balkan Harbi arifesinde bizim ekalliyetler Rumlar, Bulgarlar... büyük mitingler tertip ediyorlardı. O sırada bizim Jön Türkler de Abdülhamit’i yıkmakla meşguldüler. Yoksa Türk Milleti’nden falan haberleri yoktu. Baktım, bu Rumların, Bulgarların yıkmak istedikleri Abdülhamit değil, başka şey. Bunlar Türk Milleti’ni yıkmak istiyorlar. Demek Türk Milleti diye bir şey var. Bu nasıl bir millettir? Mazisi nedir diye merak etmeye başladım. Zaten Ulumi Siyasiye Mektebi’nde tarih okuyordum. Türk Milleti’nin mazisini öğrenmek için tarih kitaplarını karıştırmaya başladım. İşte bende milliyet hissi ve milliyetçilik böyle doğdu.”
Yahya Kemal’in ‘milliyetçilik hissini keşfetme’ hikâyesi, dönemin birçok aydınının yaşadığı sürecin tipik bir örneğiydi. Ancak, ‘Türkçülük’ projesinin halk tarafından benimsenmesi kolay olmayacaktı. Buna dair bir ipucu Şevket Süreyya’nın (Aydemir) Suyu Arayan Adam adlı otobiyografik eserinde vardır. 17 yaşında bir talebe olarak Birinci Dünya Savaşı sırasında, Kafkas Cephesi’nde bulunan yazar, cephede Anadolu köylülerinden oluşan bir grup askerle konuşurken onlara sorar: “Bizim dinimiz nedir?” Her kafadan bir ses çıkar: Kimi “Hazreti Ali dinindeniz” der, kimi “İmam-ı Azam dininden.” Şevket Süreyya sorar: “Peygamberimiz kimdir?” Yine karışık sesler çıkar. “Enver Paşa” diyen bile vardır. Şevket Süreyya bir adım daha ileri gider: “Hangi millete mensupsunuz?” Yine her kafadan bir ses çıkar. Yazar işi kolaylaştırmayı dener: “Biz Türk değil miyiz?” Askerler hep bir ağızdan cevap verirler: “Estağfurullah!”
‘Estağfurullah!’tan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene!’ye giden yolun nasıl döşendiğini de önümüzdeki hafta anlatacağım. İyi pazarlar…

Özet Kaynakça: Reşat Genç, Kaşgarlı Mahmud’a Göre XI. Yüzyılda Türk Dünyası, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1997; Onur Bilge Kula, “Türkiye’ Sözcüğünün Kullanıldığı Almanca İlk Belge :Tannhauser’in ‘Haçlı Seferi Şarkısı’”, Tarih ve Toplum, Aralık 1992, S. 108, s. 329; Hakan Erdem, “Osmanlı Kaynaklarından Yansıyan Türk İmaj(lar)ı”, Dünyada Türk İmgesi, Kitap Yayınevi, 2005, s.13-26; Muzaffer Özdağ, “Osmanlı Tarih ve Edebiyatında Türk Düşmanlığı”, Tarih ve Toplum, S.65, s.9-15; François Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri Yusuf Akçura (1876-1935), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999; Şair ve Fikir Adamı Olarak Yahya Kemal, Hazırlayan: Osman Oktay...
  • Epagneul Breton
Be cool, stay cool, then shot.
Hakan Özden 1964 ANKARA
 
The following users thanked this post: Murat DİNGİZ

Çevrimdışı Hakan ÖZDEN

  • *
  • İleti: 144
  • Thanked: 351 times
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #6 : 16 Şubat 2017, 10:40:54 »
Sevgili Murat arkadaşım,
Şüphesiz tarih bilmek, tarihimizi bilmek ve bunu objektif kaynaklardan okumak öğrenmek çok önemlidir. Diğer bir önemli nokta da insanın daha geniş bir bakışla milletlerin dünya üzerindeki yerini doğru değerlendirmesi, anlaması ve geleceğini buna göre planlamasıdır. Yazdığınız hikaye şüphesiz doğrudur ama paylaştığım yazıdan da anlaşılacağı gibi tarih boyunca Osmanlının Türkler'e yapılan hakaretin cevabını vermek gibi bir kaygısı olmamıştır. Osmanlı ailesi Osman beyden sonra tek bir türk kadınına nikah yapmamıştır. Bir örneğini hatırlıyorum, bir Türkbeyinin kızının dört gün kullanılıp sonra bir bizanslı güzele odacı yapılması gibi ama kaynakça hatırlayamadığım için kıymeti yok , bir de Kanuninin annesinin Kırım hanlığının kızı olduğuna dair tartışmalar vardır.

''Ayşe Hafsa Valide Sultan'ın kökenine ilişkin çeşitli kaynaklarda yer alan ve genel olarak iki farklı hipotez mevcuttur.

Bunlardan birincisine göre Ayşe Hafsa Sultan, "Abd'ûl-Muin" adında birinin kızıdır.[2] Diğer bir görüşe göre ise, Ayşe Hafsa Sultan Kırım hanı Mengli Giray'ın kızıdır.[5]
Gerçekten de Yavuz Sultan Selim'in eşlerinden birisinin Mengli Giray'ın kızı, Beyhan Sultan, Hâfize Sultan ile Devlet-Şah (Yenişah) Sultan’ın annesi olan Âişe Hâtûn[2][6] olduğu kesin olarak bilinmektedir. Ancak kesin olmayan diğer bir görüşe göre ise Kanuni Sultan Süleyman'ın öz annesi olan Ayşe Hafsa Sultan, Yavuz Sultan Selim'in Avrupa kökenli ikinci eşindir[7][8].
Osmanlı tarihçisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı Kitabeler'de Hafsa Sultan'ın ismini "Hafsa bint-i Abdü'l-Muin" olarak vermektedir.[1] Bu Hafsa Sultan'ın cariye kökenli olup Türk asıllı olmadığına bir dedlil kabul edilebilmektedir. Bir diğer tarihçi Necdet Sakaoğlu'na göre Kırım Hanı Mengli Giray'ın kızı olduğu iddiaları kanıtlanamamıştır.[1] Valide Sultan'ın Osmanlı Padişahı I. Selim'in ilk eşi olan Kırım hanı[3] Mengli Giray'ın kızı Âişe Hâtûn[3][6][9][10][11][12][13][14][15][16][17][18][19] olabileceğine ilişkin de kaynaklar delil gösterebilmektedir.''

Başka bir örneği ben tarih kitaplarında okumadım. Ancak Anadolu'da kesilen üst üstte yığılan Türk kafaları için ise oldukça fazla tarihi kayıt mevcuttur.
   Hepsi bir yana yirmibirinci yüzyılın başlarında bulunduğumuz yer bu sağlam kafa ile neresidir ?. Gayri safi milli hasıla, kişi başına düşen milli gelir, Dış borç, Askeri güç, Milli askeri sanayi, Milli teknoloji, yıllık bilimsel yayın sayısı, bilim, sanat ve fert mutluluğu açısından Türkiye dünyada nerededir, Fransa nerede? Sezonun kapanmakta olduğu şu günler de kimseyi kırmadan keyifli bir tartışma ortamı yaratmak açısından, bir Türk olarak, bunu sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Cemal Kamacı, Sinan Şamil Sam dışında hatırladığım dünya çapında meşhur başka bir boksörümüz de yok . Çocukluğum boyunca babamla defalarca sabah 4 de kalkıp Afrikada biryerlerde yapılan Ağır siklet Dünya Boks Şampiyonluğu maçlarını seyrettiğimizi hatırlıyorum,  ne yazık ki boks hiç bir zaman milli sporumuz olmadı, Amerika, Küba, Rusya, Bulgar sporcular gibi bu branşta sporcularımız yarışmalarda sık sık bayrağımızı dalgalandırmadı. Gerçi tüm spor dallarında, güreş ve taekvan-do hariç, dünyadaki yerimiz belli de. Kendi sporcularımız şike yaptığı için utanmadan Afrika kökenli, siyahi sporculara Türk vatandaşlığı vererek Türkiye adına yarıştırıyoruz, insan utanır . Burasının bir av sitesi olduğunu bilerek , birbirimizi kırmadan, konuyu siyasete bağlamadan, tarih bilgisi ile tartışmaya katılacak arkadaşlara şimdiden teşekkür ederim. Rast gele.
« Son Düzenleme: 16 Şubat 2017, 10:57:09 Gönderen: Hakan ÖZDEN »
  • Epagneul Breton
Be cool, stay cool, then shot.
Hakan Özden 1964 ANKARA
 
The following users thanked this post: Murat DİNGİZ

Çevrimdışı Murat DİNGİZ

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 1036
  • Thanked: 919 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #7 : 16 Şubat 2017, 15:34:25 »
Paylaşım için teşekkür ederim ama şunu asla unutmamak gereki diye düşünüyorum:Tarih tarihinde yargılanır O devirde yaşanan olaylar yada yaşanması muhtemel olaylar göz önünde bulundurulmalıdır. Bilmem sizce padişah eşleri neden yabancılardan seçilmiştir yada kardeş katli yasalaşmıştır,birçok TÜRKMEN neden can vermiştir. İşte o gerçek yeniden önümüze çıkıyor tarih tarihinde yargılanır.
  • fabarm l4s
Murat DİNGİZ
1983 MALATYA/Darende
 

Çevrimdışı Hakan ÖZDEN

  • *
  • İleti: 144
  • Thanked: 351 times
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #8 : 16 Şubat 2017, 17:07:40 »
Uzun zaman önce TV de inanılmaz bir program vardı. Tarihin Yargılanışı (isimden çok emin değilim ama şüphesiz tarih dönemiyle yargılanır ve kıyaslanır). Mesela bir mahkeme platformu kurulmuş, yargıçlar, avukat, savcı dönemin giysileri ile yerini almış, şahitler de var ve bir mahkeme mizahseni kurulmuş, Sanık yerinde Baltaçı Mehmet Paşa oturmakta. Savcı soruyor, Prut Savaşında ve sonrasında ne oldu. Düşünelim bir kez, barış istekleri kabul edilmemiş, sıkıştırılmış ve baskı altına alınmış bir Rus ordusu, yeniçeri mızmızlanmaları başlamamış, emir komuta zinciri içerisinde dinamik ve güçlü bir Osmanlı Ordusunun son saldırısı.  Rus ordusu ve 1. Petro ( Deli değil Great, dahi Petro ) yok edilmiş, tarih nasıl gelişirdi, günümüz Türkiyesi veya Osmanlı İmparatorluğu ne durumda olurdu. ( Ketherina asla o meşhur çadırın yanından geçmemiş ) . Kuzeyimizde ve Doğu tarafımızda Rus tehlikesi kalmamış ve modern Rusya diye tepemizde sallanan keskin bir kılıç, bir güç yok. Tarih nasıl akar ve şekillenirdi ? Tabiidir ki bu program ilgi görmedi, reyting basmadı ve yayından kalktı. Aşağılık evlilik programlarının reyting şampiyonu olduğu, sunucularının milyarlar kazandığı, İ. Ortaylı gibi bir tarih hocasının enfes lezzetlerle sunduğu tarih programlarının zaplandığı toplumlar, ahlak erezyonu ile milli kimliğinden uzaklaşmaya ve başkalarının ortadoğu projelerinde un ufak olup parçalanmaya mahkumdurlar.
  • Epagneul Breton
Be cool, stay cool, then shot.
Hakan Özden 1964 ANKARA
 
The following users thanked this post: Murat DİNGİZ

Çevrimdışı Ergün CANBULAT

  • Free Üye
  • *
  • İleti: 61
  • Thanked: 39 times
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #9 : 16 Şubat 2017, 17:32:06 »
sagolasın muratım sagolasın
Ergün CANBULAT
1969 ISPARTA
 
The following users thanked this post: Murat DİNGİZ

Çevrimdışı İbrahim ÖNGÜN

  • *
  • İleti: 187
  • Thanked: 94 times
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #10 : 16 Şubat 2017, 18:31:24 »
Hah şöyle yav😀.Ne güzel,tarih bilimi ile ilgili bilgiler ve seviyeli tartışmalar.İstifade ediyoruz arkadaşlar,sağolun varolun.
  • Baikal izh 43m 1c 12 ga çifte
  • Torun 307 light 12 ga sp
  • Zirve-Serdar 20 ga sp.
  • Sarsılmaz Kılınç 2000 standart
  • Huylu GX 812 66 namlu y.otomatik.
İbrahim ÖNGÜN
1967 Saray/TEKİRDAĞ 05364627469
 
The following users thanked this post: Murat DİNGİZ

Çevrimdışı Murat DİNGİZ

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 1036
  • Thanked: 919 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #11 : 16 Şubat 2017, 20:23:23 »
sagolasın muratım sagolasın
sen saolasın abi
  • fabarm l4s
Murat DİNGİZ
1983 MALATYA/Darende
 

Çevrimdışı Murat DİNGİZ

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 1036
  • Thanked: 919 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #12 : 16 Şubat 2017, 20:33:20 »
Uzun zaman önce TV de inanılmaz bir program vardı. Tarihin Yargılanışı (isimden çok emin değilim ama şüphesiz tarih dönemiyle yargılanır ve kıyaslanır). Mesela bir mahkeme platformu kurulmuş, yargıçlar, avukat, savcı dönemin giysileri ile yerini almış, şahitler de var ve bir mahkeme mizahseni kurulmuş, Sanık yerinde Baltaçı Mehmet Paşa oturmakta. Savcı soruyor, Prut Savaşında ve sonrasında ne oldu. Düşünelim bir kez, barış istekleri kabul edilmemiş, sıkıştırılmış ve baskı altına alınmış bir Rus ordusu, yeniçeri mızmızlanmaları başlamamış, emir komuta zinciri içerisinde dinamik ve güçlü bir Osmanlı Ordusunun son saldırısı.  Rus ordusu ve 1. Petro ( Deli değil Great, dahi Petro ) yok edilmiş, tarih nasıl gelişirdi, günümüz Türkiyesi veya Osmanlı İmparatorluğu ne durumda olurdu. ( Ketherina asla o meşhur çadırın yanından geçmemiş ) . Kuzeyimizde ve Doğu tarafımızda Rus tehlikesi kalmamış ve modern Rusya diye tepemizde sallanan keskin bir kılıç, bir güç yok. Tarih nasıl akar ve şekillenirdi ? Tabiidir ki bu program ilgi görmedi, reyting basmadı ve yayından kalktı. Aşağılık evlilik programlarının reyting şampiyonu olduğu, sunucularının milyarlar kazandığı, İ. Ortaylı gibi bir tarih hocasının enfes lezzetlerle sunduğu tarih programlarının zaplandığı toplumlar, ahlak erezyonu ile milli kimliğinden uzaklaşmaya ve başkalarının ortadoğu projelerinde un ufak olup parçalanmaya mahkumdurlar.
evet şu andada bu bahsettiğinize benzeyen bir programa var hatta en son Fatih Sultan Mehmet in ölümünü canlandırdılar. Baltacı konusunda ise yapılan antlaşmadan padişah çok memnun kalmıştır.Baltacı kararıda asla tek başına vermemiş savaş konseyinin kararına saygı göstermiltir birde O meşhur katerina olayı var asla aynı bölgelerde bulunmamışlardır (bu arada paşa 82 yaşındadır) zaten O işte okadar kolay değildir diye düşünüyorum eğer onu göze alabilecek olsaydı bir şekilde yeniden gmrüşürlerdi 😄
« Son Düzenleme: 16 Şubat 2017, 21:11:52 Gönderen: Murat DİNGİZ »
  • fabarm l4s
Murat DİNGİZ
1983 MALATYA/Darende
 

Çevrimdışı Murat DİNGİZ

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 1036
  • Thanked: 919 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #13 : 16 Şubat 2017, 20:35:06 »
Hah şöyle yav😀.Ne güzel,tarih bilimi ile ilgili bilgiler ve seviyeli tartışmalar.İstifade ediyoruz arkadaşlar,sağolun varolun.
teşekkür ederiz abi
  • fabarm l4s
Murat DİNGİZ
1983 MALATYA/Darende
 

Çevrimdışı Murat DİNGİZ

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 1036
  • Thanked: 919 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: Türk kafası
« Yanıtla #14 : 16 Şubat 2017, 21:14:03 »
Bu arada prut Savaşı ilede şöyle bir Not düşmekte yarar var
Prut Savaşı’nı en ince ayrıntılarıyla anlatan iki tarafa ait ruznâmelerden (günlük) hiçbiri Katerina ile Baltacı’nın buluşmalarından bahsetmiyor.
Sultan III. Ahmed devrini dört ciltte tüm teferruatıyla nakleden tarihçi Raşit de böyle bir olaya yer vermiyor…
Prut Savaşı sırasında 82 yaşında bulunan Sadra-zam’m bir kadınla birlikte olması imkânsızdır…
Sadece Başkomutan’ın (Baltacı’nın) kararıyla barış olmaz; bu kararı sadece harp divanı verebilir. Yani, Başkomutan’ın antlaşma kararı verme yetkisi yoktur. Vezirlerden, komutanlardan ve diplomatik heyetten oluşan “Harp Divanı”nın barışı onaylaması gerekir…
Baltacı’nın, Katerina’ya, yahut altınlarına tamah etmesine esasen gerek de yoktur; zira savaş kazanılınca Katerina nasılsa esir alınacak, tüm altınları ile mücevherleri de ganimet olarak ele geçecektir…
Baltacı, öte yandan, rüşveti alır, kuşatmayı ise kaldırmazdı. Böyle bir durumda Çar, yahut eşi Katerina hangi dünya mahkemesine başvuracaktı?
Zaten Çar Petro ile karısı savaş meydanına hiç gitmediler. Petro, Mareşal Şermetiyef aracılığıyla savaşı uzaktan yönetti…
Yani, Rus Çariçesi Katerina ile Baltacı Mehmed Paşa’nın buluşmaları, tamamen hayal mahsulüdür…

Dönemin hiçbir Türk ve Avrupa kaynağında, böyle bir iddia mevcut değildir…
Prut Seferi’nden hemen sonra Baltacı’yı sadaretten (sadrazamlıktan) düşürmek için çalışan İstanbul’daki rakipleri dahi böyle bir iddiada bulunmamışlardır…
  • fabarm l4s
Murat DİNGİZ
1983 MALATYA/Darende