237 SAYILI YENİ TÜRK CEZA KANUNUNDA MEŞRU MÜDAFAA DAVALARI
Meşru müdafaanı, “ tarifini” şöyle yapabiliriz: Meşru müdafaa, kişinin, kendisini savunmasıdır.
Meşru müdafaanın, “ saldırıya “ ilişkin 4 şartı bulunmaktadır.
Birinci şart : Bir, “saldırı” olmalıdır. Saldırı, hukuk tarafından korunan haklara karşı zarar veya tehlike yaratacak insan davranışlarıdır. Saldırı, şiddet ve tehdit anlamına gelmektedir. Örneğin: 24.10.1995 tarihli bir Ceza Genel Kurulu kararında:”-…Kahvede otururken, dışarıdan silah sesi duyması üzerine, dışarı çıktığında, babasının cesedi başında elinde tüfek Bahattinin durduğunu gören sanık, Bahattini tabancası ile vurur, Yargıtay, saldırının pek muhtemel biçimde kendisine de yönelebileceğini kabul ederek, sanığın hareketini meşru müdafaa içinde kabul etmiştir.
İkinci şart: Saldırı, “haksız” olmalıdır. Örneğin: A, B ile zina yaparken eşi E tarafından yakalansa, E’nin tabancasına davranması üzerine A daha atik davranıp E’yi vursa, meşru savunmadan yararlanır.
Üçüncü Şart: Saldırı, bir “hakka” yönelmiş olmalıdır. Her türlü hak kelimesinin içine artık “ mal varlığı “ da dahildir. Üçüncü kişinin hakkına yönelik saldırıda, meşru müdafaa mümkündür.
Dördüncü şart: Saldırı gerçekleşmiş yada saldırının tekrarlanması olasılığı bulunmalıdır. Örneğin: 15.02.2000 tarihli bir Ceza Genel Kurulu kararında: “-…Elindeki bıçağı, uyarıya rağmen bırakmayan bir kimse, saldırıya, “başlamış” sayılır. Hasmını yere yıkan bir kişinin saldırılarını daha ileri derecelere götüreceği anlaşılıyorsa, saldırı sona ermiş sayılmaz. Henüz başlamamış saldırı, tehlike teşkil edebilir ve sona eren bir saldırının tekrar edilmesi tehlikesi bulunabilir.
Meşru müdafaanın, “müdafaaya” ilişkin 3 koşulu vardır.
Birinci Koşul: Savunmada, “zorunluluk” bulunmalıdır. Örneğin: “-…Yasal savunmada, hiçbir zaman ve hiçbir ahvalde sanığa kaçma mükellefiyeti tahmil edilemez ve kaçarak kurtulması istenemez veya bu halin kaçma olanağının var olup olmadığı, meşru müdafaa saptanırken asla gözetilemez (CGK. 26.11.1990 T., 1-275/300). Yine Yargıtay bir başka kararında: “-…Ölen Mustafa’nın elinde, “kama” olduğu halde suçluyu kovaladığı ve suçlunun bir “çifte tüfeğini” eline geçirerek, gelme vururum, ihtarına karşı da yine hücum etmesi üzerine, kama ile tecavüzün devam ettiği sırada, suçlunun çifte tüfeği ile ateş ederek, suçlu nefsini müdafaa mecburiyetinde kalmıştır. Mustafa’nın, kama ile vaki tecavüzünün adi tahrik olarak kabul edilmesi yolsuzdur”.
( 1CD,12.02.1941 T., 775/485).
İkinci Koşul: Müdafaa, saldırıya ve saldırana karşı yapılmalıdır.
Üçüncü Koşul: Müdafaa, saldırı ile “oranlı” olmalıdır. Örneğin: Irzına geçilmeye çalışılan kadının, saldırganı öldürmesi, diğer koşullarda varsa “ oranlı “ kabul edilir. Yine tabanca ile açılan ateşe, tabanca ile karşılık verilmesi halinde oran vardır. Yine elinde palayla saldıran, iriyarı saldırganı, silahla karşılık verilebilir.
Meşru savunma halinde, saldırıda bulunanın şahsına veya mallarına verilen zarardan dolayı, “ tazminat “ ödenmesi şart değildir. ( BK.m.52)