Bu pazar Uluabat'a ördeğe gidelim dedik. Amaçta sabah kanalları gezmek
gelmişlerse üzerimizden geçit yapan tahtalılara atmak vardı.
Aracımızdan indiğimizde bir grup tahtalı yakınımızdan geçti heveslendik uzakta
olsa birer ikişer el attık. Ben merada av var diye çok heyecanlandım bilemezdim ki
onlar bizim ilk ve son gördüklerimizmiş
kanalları talan ettik bir yandan da
gözlerimiz yukarıları tarıyordu. Nafile...
Dedik napalım buradan gidelim başka bir yere, bir Karacabey turu yaptık belki
tahtalı görürüz diye oda cacık... Morallerimiz bozulmaya başlamıştı.
Dedik Uluabat gölünün kenarına gidelim. Oraya vardığımızda saat 2 civarıydı.
Göl sazlıklarını biraz kenardan kontrol ettik. Artık kriterlerimiz baya bi indi
sakarmekelere filan bi kaç el attık
Sonra akşam uçarına kalmaya karar verdik. Geçit yapan yer gitmeden av arkadaşlarım
Abdullah Oruç ve Ferhat Cağ bana Tunç sen ileri geçit yapan yere git bizde set arkasındaki
kanalı yürüyerek geçelim dediler. Tamam dedim. Bindim arabaya yaklaşık 1 km uzaktaki
geçit yerine vardım. Laylay lom loyloylom yavaş yavaş mühreleri çıkardım. Kendimce
hazırlık yapıyorum. Telefon geldi
Abdullah domuz var kaldırdık yola doğru gidiyorlar gel önlerini kes dedi
Hemen gerisin geri yardırdım. Yoldan 150 metre civarı içeride olan arkadaşlarımın
hizasına geldim bakındım bakındım ne görüntü ne ses bağırarak hani dedim domuz.
Tam aramızda bi yerde olduğunu söylediler. yol seviyesi onlara göre 4-5 metre yukarıdaydı.
Onlarda sazlıkların içindeydi. Sonra bir ses, -te gidiyorlar te te te....
Kafamı famı bir çevirdim koca sazlar yatıyor başladım koşmaya koştukça şaldır şuldur sesi
duymaya başladım. yola paralel onlar sazların içinden ben yoldan paralel paralel
domuzlarla koşturuyoruz. Ancak hiçbirini yüksekte olmama ramen görmüyorum
8-10 tane gibi düşünüyorum sesten ve sazların yatmasından.
Sulak sazlığın yüksek toprakla buluştuğu yer geldi domuzlar bir anda durdu.
Bende durdum. Sazlık bitti toprağa ayak basacaklar 1 metrelik çamur yolu bölecekler
sonra kaçacaklar. En öndeki ilerledi grupta peşinden en öndekinin kuyruğunu gördüm
göz kararı bir el salladım tam toprağa basacağı yerde. Bir cayırtı koptu, grup geldiği yöne
geri döndü. Sazlığın içinden arka ayaklarını sürüye sürüye bişey çıktıki dedim bu ne
ön ayaklarla benim çamurda koştuğumdan hızlı koşuyor.
Ard arda 2 tane daha salladım. Durdurmak mümkün değil hala gidiyor. Bi tane daha.
sendeledi beni yatayken dikledi ense köküne bi tane daha düştü. Tek kurşun bitti, yanımda
5 tane tek kurşun vardı. Göya düştü 5-10 sn geçmedi kalkmaya çalışıyor koydum 5 no
ördek saçmasını namluyu kafasına 15-20 cm ye kadar getirdim. Bastım 2 el daha.
Bıraktım onu orada yardırdım geri diğerlerine Abdullah ile konuştum dedim tek kurşunum
kalmadı dedi bende fişeklikte var tamam dedim geri dönen domuzların peşine.
Onlar bizimkileride geçmişler gitmişler bulamadık. Kanalın sonuna gittim Abdullah ile Ferhat'ın yanıma
gelmesini bekliyorum ama ne sazlık, bataklık... 150 metre dikey uzaktalar ama bana doğru
gelinecek gibi değil 400-500 metre o sazlığın, batağın içinde yürümek zorunda kaldılar.
Çok yoruldukları belliydi arabaya binince bir oh çektiler. Domuzun vurulduğu yerin 700-800 metre uzağında
buluşabildik. Dedim vurdum düştü gidelim yanına...
Yanına gittik.
E biz ördeğe diye çıkmıştık. Akşam uçar saatide yaklaşıyordu. Yerimizi aldık. Ne gelen vaaar ne giden.
Bir av günü daha bitmiş oldu. Elimiz boştu ama dönerken çok güldük.