Gönderen Konu: YOL AYRIMI VE SOSYETE BALIKÇISI MEHMET USTA - ANILARIM 29  (Okunma sayısı 2987 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Oğuz BABAÇOĞLU

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 477
  • Thanked: 53 times

Yıl 1995.Yaz boyu Suat Abiye işlerinde yardım etmiştim ama maalesef işleri günden güne daha da kötüye gidiyordu. Borçları o kadar artmıştı  ki artık yavaş yavaş yurt dışına gitme seçeneğini gözden geçirmeye başlamıştı.
      O yaz döneminin, tayinim çıkacak mı, çıkmayacak mı; kaygılarıyla geçtiğini hatırlıyorum. Herkes “İnşallah şöyle yakın, güzel, rahat bir yere tayinin çıkar.” temennisinde bulunurken Suat Abi bir gün dedi ki “Hoca İnşallah seni Doğu’ya verirler, şöyle kekliğin bol olduğu bir yere. Biz de gelir güzel güzel avlar yaparız…” Düşünsenize adamın duası tutsa sürgün yerindeyiz…
       Benim için yaz boyu sıkıntılı bir bekleyişin ardından Sakarya Akyazı Pazarköy İlköğretim okuluna tayinim çıkmıştı. Adapazarı’nda kararname ve göreve başlamayla ilgili işlemlerimi bitirdikten sonra köyde ev aramaya başladım. Ne var ki ev yoktu. Bağ evine benzer bir evin bodrum katını tuttum. Ortalık toz toprak içerisindeydi. Biraz sağını solunu elden geçirdik mi oturulabilir diye düşündüm. Kararlıydım, köyde kalacaktım. İlk maaşım olan on altı milyon lirayı alarak eşyalarımı toplamak üzere İzmir’e geri döndüm.
      Evden topladığım yatak, yorgan, döşek; çatal , kaşık … ne varsa bir güzel topladım. Bir tek sorun vardı: Buzdolabı. Suat Abi işyerini kapatmayı iyice kafaya koyduğu için dükkanında kullandığı küçük buzdolabını bana verdi. Böylelikle ev düzenim tamamlanmıştı. Lakin bu kadar yük oraya nasıl gidecekti? Bunu hiç düşünmemiştim. Birkaç kamyona sordum. Çok astronomik rakamlar çıktı karşıma.Yolluk da alamadığım için sıkıntı büyüktü. Derken Suat Abinin telefonu hızır gibi yetişti imdadıma. Yeni bir araba almıştı. Yeni dediğime bakmayın. Adı yeni, kendisi külüsür, 1972 model kırmızı bir Ford. Suat Abi dedi ki “Amcandan kartalın üst bagajını alırız. Buna monte ederiz. Üst bagaja buzdolabını koyduk mu, kalan eşyayı da sıkış tepiş yerleştirdik mi? Ver elini Adapazarı…”
      Aşağı inip arabayı göreyim dedim. O zamana kadar pek çok araba almıştı ama bu hepsinden enkazdı. Çürük sacının bir yerini parmağımla yoklayınca çöküverdi. “Abi bu araba yolda dağılmaz değil mi?” deyince. “Sen merak etme hoca, benim arabamın yolda kaldığına kimse şahit olmamıştır.” dedi. Peki o kadar eşyayı bu araba nasıl alacak? Buna hiç aklım yatmıyordu. Biz ona boşu boşuna Mc Gyver demiyoruz. Arka koltuk tavana kadar olmak kaydıyla her şeyi yerleştirdi. Annem de benimle gelmek istiyordu ama arabada üçüncü bir kişiye yer yoktu.
       Sabahın ilk ışıklarıyla yola çıktık. Benzinliğe yanaşıp yakıt ikmali yaptıktan sonra yola koyulduk. Fakat benim anlayamadığım bir şey vardı. Zaten her yer sıkış tepiş, bir de büyükçe bir benzin bidonunu önüme koymuştu. “Abi bunu neden yanına aldın ki?”diye sordum. “Arabanın benzin deposunun üst kısmı çürümüş ve delinmiş Hoca! Benzin sızdırıyor, bu yüzden depoyu fulleyemiyoruz. Araba stop ettiğinde yolda kalmamanın garantisi o benzin bidonu…” Böyle olumsuzluklara gülüp geçmeyi onun yanında öğrenmiştim.
       Araba öyle yüklüydü ki en ufak bir çukurda sanki olduğu yere çöküverecek ve bir daha da yerinden kalkmayacak gibiydi. Üst bagajda bağlı bulunan buzdolabı, yaşlı arabanın dengesini hayli zorladığı için oldukça yavaş gidiyorduk. Derken Balıkesir’i geçince beklenen oldu ve araba stop etti. Benzin bitmişti. Önümdeki benzin bidonundan yaptığımız takviyeyle tekrar yola koyulduk.
       Seninki demez mi “Hoca ben bu İznik tarafından hiç geçmedim, illa ki ordan geçelim.” İznik’in o dar yollarından slalom yapa yapa geçtik. Nihayet saat  dört civarı  kazasız belasız Akyazı’ya ulaştık. Suat Abiyle arabanın yükünü hızla boşalttıktan sonra buruk bir vedalaşma sonrasında o, İzmir’e geri döndü. Buruk bir vedalaşmaydı diyorum çünkü Suat Abi benim nazarımda değeri, akrabam olmaktan çok daha öte bir yerlerdeydi. Biz onunla iyi günde kötü günde sadece akraba değil; dağda, kırda, bayırda birbirimize yoldaş olmuştuk. Av arkadaşlığı bambaşka bir şeydi. İşte hayatımın avla ilgili bu renkli dönemi kapanıyordu. Bir başka dönem başlıyordu. Bakalım kader bize daha neleri gösterecekti?
        Eve taşındığımın üçüncü günü köyde bana başka bir ev bulmuşlardı. Bizim Din Kültürü Hocamız Mehmet Usta başka bir eve taşınınca onun boşalttığı ahşap evi bana daha münasip görmüşler. Okul personelinin ve öğrencilerin tamamının yardımıyla benim yükü olduğu gibi o eve yarım saat içinde aktardılar.
        İşin kötüsü ben köpek bakmak için bahçeli bir ev istiyordum, lakin ev ikinci kattaydı. Öte yandan İzmir’e telefon ettim, bana bir köpek bulsunlar diye. Sanki köpeğin köküne kıran girmiş gibi bir tane bulamadılar… Köpek bakma işini ev sahibiyle de konuştum, meğer adam hacıymış. Köpekleri de hiç sevmezmiş. “İstemem ben evde it, köpek…!” deyince bizim iş ortalıkta kaldı. Yer olamayınca nasıl köpek beslersin? “Elbet bir gün olacak.” diye geçirdim içimden. Ama bunun o kadar da uzun bir zaman alacağını hiç tahmin etmezdim.
        Köpekle ava gitmeye alışanlara köpeksiz av yavan gelir. Hatta köpek olmayınca adam ava gitmek bile istemez. İşte ben de böyle bir dönemi yaşıyor, her hafta İzmir’e telefon açıp kimin ne yaptığını sorarak teselli buluyordum.
         Okulum yeşillikler içinde dağ kenarına yaslanmış bir köyün şirin ama biraz bakımsız tipik bir köy okuluydu. Ne var ki personeli oldukça renkliydi. İlk samimi olduğum kişi de Din Kültürü Ahlak Bilgisi Öğretmeni Mehmet Usta’ydı. Din Kültürü Öğretmeni dediğime bakmayın. O klasik çizginin dışında, on parmağında on marifet bir adamdı. Üstelik soyadı ile yaptığı işler itibariyle bu kadar örtüşen başka bir isim görmedim hayatımda. Elektrik , su tesisatı, basit marangozluk, sıva, harç işlerini yapmakta son derece hünerli bir adam olması itibariyle herkesin yanında bulundurması gereken bir adamdı. Hemen aklımdan bizim Mc Gyver Suat Abi geçti. Demek ki Allah böyle birinin yanımda olmasını istiyor, diye düşündüm.
      Mehmet Hoca Giresunluydu. 32-33 yaşlarında, şakacı, çakır gözlü, orta boylu, güler yüzlü, kendisinin deyimiyle “doğuştan tarama özürlü”ydü. Yani keldi. Ama o bunu hiç dert etmez, bu durumuyla alay edecek kadar da kendisiyle barışıktı. Güneşli günlerde gözümüzü kıstığımız zaman bize  “Benimle konuşurken güneş gözlüğü takmazsanız işte güneş gözünüzü böyle alır.”derdi. Sonra o çakır gözleriyle tatlı tatlı gülümserdi.

(Mehmet Hoca Oğlu Ahmet'le birlikte)
        Elektrik sobası kullanmayı düşündüğüm için benim evin elektrik tesisatını komple elden geçirerek ahşap evde olası bir elektrik kazasının önüne geçti. Hatta şofbenimi bile takmıştı.
         Evde tüfeği görünce “Sende avcılık var mı?” diye sordu “Olmaz mı?” “Balık avını sever misin?” “Elbette!” “Pazar günleri biz gidiyoruz. İstersen sen de gel.” deyince seve seve kabul ettim. Gelin görün ki o sıralar o kadar çok yağmur yağıyordu ki değil balığa gitmek evden burnumuzu bile çıkarabilmek mümkün değildi.
        Birkaç hafta sonra bir pazar günü sabah erkenden evin kapı zili ile uyandım. Kapıda Mehmet Usta. “Hadi Hoca hazırlan, balığa gidiyoruz.” dedi.  20 dakika içerisinde çizmelerimi giymiş halde hazır ve nazır kapının önünde bekliyordum. Köyün minibüslerinden birinin içine 8-9 kişi doluştuk. Araba yola çıkar çıkmaz,  bir kemençe kaseti çalmaya başladı. Benim hiç alışık olmadığım bu havaya onlar bayılıyorlardı.
        Dokurcun’u ve Mudurnu’yu geçip dağların içinde ilerledikten sonra bir dere kenarında durduk. Hava oldukça kapalıydı. Neyse ki her ihtimale karşı yağmur yağar diye yanımda yedek çamaşır getirmiştim.
       Bir baktım Bizim Mehmet Hoca minibüs’ün arkasından serpmesini çıkardı. Meğer on parmağından birinde serpme atma kabiliyeti de varmış. Onun dışında bir de İshak Abi serpme atıyordu. Ben Mehmet Hoca’nın yanına torbacı olarak yazıldım. Mudurnu’nun soğuk sularında ava başlamıştık. Serpmeyi ağza alarak atış yöntemine ilk orada şahit olmuştum. Mehmet Hoca ağı öyle güzel atıyordu ki tahmin ettiği yerlerden ağ boş çıkmıyordu. Bu arada karşıdan karşıya geçerken yuvarlak taşlardan birinin üstünden ayağımın kaymasıyla beraber suya gömüldüm. Ayağa kalkıp doğrulduğumda Mehmet Hoca’nın serpmeden çıkarıp kıyıya attığı iri bir balığı görünce ne rezil olmanın verdiği bir pişmanlık ne de ıslaklığın verdiği gerginlikten eser kalmadı. “Kumcu” dedikleri bu iri balığı alıp torbaya kattım.
     İki saat içinde yüklü miktarda balık tuttuktan sonra dönmeye karar verdik. Arabanın yanında güzel bir ateş yakmışlardı. Yemek hazırlıkları tüm hızıyla devam ediyordu. Kuru elbiselerimi giydikten sonra rahatladım. Mehmet Hoca dedi ki “Valla benim yanımda torbacı olarak gelenler ya yürümekten bıkıp uf puf derler ya da ‘Islandım, mahvoldum!’ diye mızmızlanırlar. Maşallah sende hiç şikayet yok.” dedi. İşte avcı ile avcı olmayan adam arasındaki fark…

(Bir tiyatrodan sonra Mehmet Hoca)
     Balıkları 20 dakika tuzun içinde beklettikten sonra çalı ateşinde tava yaptılar. Tuzu sevmememe ve daha çok deniz balığı yemeye alışkın olmama rağmen taze balığın tadı bambaşkaydı.
     Gelelim Sosyete Balıkçısı meselesine. Mehmet Hoca çocuğunun tedavisi yüzünden askere bir türlü gidememişti. Biz tanıştıktan 2-3 yıl sonra Doğu Anadolu’nun ücra bir ilçesinde öğretmen askerlik yapmıştı. Bunun iyi bir balık avcısı olduğunu gören Kaymakam da onunla birlikte balığa gitmeye başlamış, ardından savcı, Milli Eğitim müdürü, Mal Müdürü de bu kervana katılınca Mehmet Hoca’nın adı çıkmış “Sosyete Balıkçısı”na… Bana oradan telefon etti. “Buraya gelince aklıma ilk sen geldin. Buraların dereleri balık, dağları keklik kaynıyor. Gel sana hayatının avını yaptıracağım.” dedi. Ne var ki oralara gitmek bir türlü nasip olmadı.
     İşte Sakarya’daki av maceram böyle bir balık avıyla başlamıştı. Tabiki balık avı önemliydi ama kara avının yüreğimdeki yeri bambaşkaydı. Henüz kimseyi tanımıyordum. Avcı olan birilerini bulmak lazımdı ki ava gidebileyim.
     Kasım ayında ilk karın yağmasıyla bu isteğim gerçekleşmişti. Onu da sonra anlatırız. Çünkü o başka bir hikaye.
     Bir başka hikayede görüşmek dileğiyle şimdilik, kalın sağlıcakla…
« Son Düzenleme: 11 Nisan 2014, 09:12:16 Gönderen: Oğuz BABAÇOĞLU »
 

Çevrimdışı Hüseyin ÖZCAN

  • *
  • İleti: 125
  • Thanked: 22 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: YOL AYRIMI VE SOSYETE BALIKÇISI MEHMET USTA - ANILARIM 29
« Yanıtla #1 : 11 Nisan 2014, 09:27:50 »
OĞUZ HOCAM ELİNİZE, AĞZINIZA SAĞLIK
HASTASIYIM SİZİN HİKAYELERİNİZİN
ALLAH NASİP EDERSE BİR GÜN SİZİNLE TANIŞIP,
YÜZ YÜZE KONUŞMAYI SİZİNLE SOHBET ETMEYİ ÇOK İSTERİM :)
1979-Balıkesir
 

Çevrimiçi M.Ali AKDAĞCIK

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 1805
  • Thanked: 1042 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: YOL AYRIMI VE SOSYETE BALIKÇISI MEHMET USTA - ANILARIM 29
« Yanıtla #2 : 11 Nisan 2014, 10:28:06 »
    oğuz hocam merhabalar,

   mehmet hocam hala teklifte ısrar ediyorsa yap bi plan dost avcı ve bakir mera bulmak zor hocam zor,
emin ol dostu zor buluyoruz ya ulaşıp buluşamıyor yada hayat telaşındanmıdır nedir ihmal ediyoruz,
sahip çıkmak lazım dostluklara ne diyelim canlar sağ gönüller bir olsun hayırlısı allahtan olsun,..

  sağlıcakla kal hocam , neşe-i muhabbetin bol olsun...
  • TURKUAZ HK 11, OTOMATİK, 4+1, 12 CAL. 65 CM.
  • LAZER TEK KIRMA, 36 CAL. 65 CM.
İnsanlara hoşgörülü tavrım , bildiklerimin yanılgılarıma yetmeyişindendir,..
 
Murat Ali Akdağcık
1970 MERSİN
 

Çevrimdışı Taşkın GESİLİ

  • Taşkın GESİLİ
  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 763
  • Thanked: 64 times
  • Taşkın GESİLİ
Ynt: YOL AYRIMI VE SOSYETE BALIKÇISI MEHMET USTA - ANILARIM 29
« Yanıtla #3 : 11 Nisan 2014, 11:07:21 »

Oğuz Hocaaa,

Yine döktürmüşsün emeğine sağlık... Yazıyı okurken burnuma senin Akyazı' daki o ahşap evin içerisine ilk aldığın mistik, historik, kokusu geldi vallaha yaşatıyon adama nasıl bir anlatım dili varsa... Yetenek iste...!
Taşkın GESİLİ
1976 KAYSERI
BLUE PICARDY SPANIEL

 

Çevrimdışı Erdal KURTULAN

  • *
  • İleti: 482
Ynt: YOL AYRIMI VE SOSYETE BALIKÇISI MEHMET USTA - ANILARIM 29
« Yanıtla #4 : 11 Nisan 2014, 12:36:09 »
Emeğine sağlık Hocam.RASTGELE
Erdal KURTULAN
1968 UŞAK
Yola çıktıklarını,yolda bulduklarınla değişirsen
hem yolunu kaybedersin hemde DOSTUNU.
 

Çevrimdışı Murat TEPE

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 801
  • Thanked: 205 times
Ynt: YOL AYRIMI VE SOSYETE BALIKÇISI MEHMET USTA - ANILARIM 29
« Yanıtla #5 : 11 Nisan 2014, 13:29:07 »
Sayın BABAÇOĞLU;
Emeğinize, yüreğinize sağlık, her avcının kendinden bir şeyler bulacağı güzel bir anınızı almışsınız kaleme, devamını merakla bekliyorum.
Selam ve sağlıcakla...
KAYSERİ / 1976
Beretta 686 Spz.-12, Franchi Affinity-12
Waffen-16
Akus Spz-20-28-36
 

Çevrimdışı Selçuk KAYGISIZ

  • *
  • İleti: 598
  • Thanked: 219 times
  • AVCILIK AVCI SAYFASI
Ynt: YOL AYRIMI VE SOSYETE BALIKÇISI MEHMET USTA - ANILARIM 29
« Yanıtla #6 : 11 Nisan 2014, 13:40:02 »
abi ağzına yüreğine sağlık,çok güzel anılar ve anlatım...
  • Kral Arms Signatüre I

1984 KIRŞEHİR
 

Çevrimdışı Oğuz BABAÇOĞLU

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 477
  • Thanked: 53 times
Ynt: YOL AYRIMI VE SOSYETE BALIKÇISI MEHMET USTA - ANILARIM 29
« Yanıtla #7 : 13 Nisan 2014, 21:00:18 »
OĞUZ HOCAM ELİNİZE, AĞZINIZA SAĞLIK
HASTASIYIM SİZİN HİKAYELERİNİZİN
ALLAH NASİP EDERSE BİR GÜN SİZİNLE TANIŞIP,
YÜZ YÜZE KONUŞMAYI SİZİNLE SOHBET ETMEYİ ÇOK İSTERİM :)
İnşallah diyorum Hüseyin kardeş. Balıkesir'de okuduğum için oraları benim için ikinci memleket sayılır. Selamlar Denizli'den...
    oğuz hocam merhabalar,

   mehmet hocam hala teklifte ısrar ediyorsa yap bi plan dost avcı ve bakir mera bulmak zor hocam zor,
emin ol dostu zor buluyoruz ya ulaşıp buluşamıyor yada hayat telaşındanmıdır nedir ihmal ediyoruz,
sahip çıkmak lazım dostluklara ne diyelim canlar sağ gönüller bir olsun hayırlısı allahtan olsun,..
  sağlıcakla kal hocam , neşe-i muhabbetin bol olsun...
Kısa süre Öğretmen askerlik yapmıştı orada ama gidemedik işte. Bir de bunlar gitmeden önce oraya iki kamyon asker gönderiyorlarmış. Onlar güvenliği sağladıktan sonra bunlar av yapıyorlarmış. Keşke gitseydik diyorum ama olmadı işte. Bazı şeyleri zamanında yapmak lazım. Olmadı mı olmuyor.
Oğuz Hocaaa,

Yine döktürmüşsün emeğine sağlık... Yazıyı okurken burnuma senin Akyazı' daki o ahşap evin içerisine ilk aldığın mistik, historik, kokusu geldi vallaha yaşatıyon adama nasıl bir anlatım dili varsa... Yetenek iste...!
O ev hala duruyor. Ne günler yaşamıştık orada! Her akşam çulluk bekleri, köyün gençleriyle maçlara, derelere balık avına gitmeler...
Emeğine sağlık Hocam.RASTGELE
Sağolasın Erdal kardeşim. Selamlar Uşak'a kendine çok çok iyi bak...
Sayın BABAÇOĞLU;
Emeğinize, yüreğinize sağlık, her avcının kendinden bir şeyler bulacağı güzel bir anınızı almışsınız kaleme, devamını merakla bekliyorum.
Selam ve sağlıcakla...
Ben de teşekkür ederim okuduğunuz için.En azından emeğin karşılığı olarak şu satırları görmek bile bahtiyar ediyor beni...
abi ağzına yüreğine sağlık,çok güzel anılar ve anlatım...
Sağolasın Selçuk ileriki haftalarda devam edeceğiz inşallah...