Büyük Av…
Yıllar önce, bir kasım ayı. Kılıç Çol’un mekanında ben ve Atıf dayım oturmuşuz hem av üstüne muhabbet ediyor hem de demleniyoruz. Mekan sahibi Kılıç Çol da avcı olduğu için bize refakat ediyor. Neyse avcılar bir araya gelince hemen başlarız av için planlar yapmaya. Kılıç Çol, çulluk avı diye ısrarcı fakat Atıf dayım ile ben henüz yapraklar daha dökülmediği için tereddütlüyüz.Ben Kılıç Çol’un ısrarını görünce Perşembe' de Av bayii olan Metin Canik ‘i aramayı teklif ediyorum. Malum yüksek bir yere gitmek var kafamda. Perşembe Karabayız ormanları.Metin’i telefon ile arıyoruz.Bize Ordu’da olduğunu ve mekana geleceğini söyleyince, herkes çok mutlu oluyor en çok da Kılıç.
Metin, beş bilemedin on dakika sonra kapıdan içeri giriyor.Birkaç hoşbeş muhabbetinden sonra av programından bahsediyoruz.Onlar zaten geçen hafta o merada avlanmışlar.İyi de kuş kaldırmışlar meradan.Atıf dayım yapraklar ne durumda diye soruyor.Metin çok sık olmasada biraz var deyince plan onaylanıyor.Yarın Karabayız’da avlanacağız. Ertesi sabah Kılıç, Atıf dayımı ve beni arabası ile evlerimizden alıyor. Perşembe’de Metin’ler ile buluşup.Meraya doğru arabaları sürüyoruz.İşte muhteşem manzara tüm Perşembe ayaklarımızın altında. Manzara güzel ama köpekler avlanma hırsı ile mutluluk narası atıyorlar. Av beklemez.Metin rotayı çiziyor. Daha ilk ormanın kenarında köpeğim Mert’in fermasında Atıf dayım fişeğini çullukla buluşturuyor. Çulluk, çanta da. Ava devam birkaç güzel fermadan sonra hemen hemen herkes atış yapmış durumda.Az ileriden, Kılıç geliyor yanımıza.Biraz sinirli meğer o daha tetik düşürmemiş.Hırslı.Olsun diyor, Atıf dayım avcılık rasgele işi.Bir orman arasından hep birlikte geçiş yapıyoruz.İleride bir yer var burası mutlaka kuş tutar diyor Metin. Nede olsa o meranın piri. Dağılıyoruz içeri doğru.Atıf dayım ile biz avcı kolu yürüyoruz. Kılıç arkamızda köpeği Max ile ormanın eteklerine tırmanmaya çalışıyor.Atıf dayım Kılıç arkamızda eğer önünden kuş kalkar ise atar diye tereddütlü.Yok atmaz diyorum ve bir patırtı kopuyor arkamızdan çulluğun kanat vuruşu belli.Ardından dırang dırang iki el tüfeğin patlaması ile arka tarafım da saçma deymeyen yer yok vuruluyorum.Biraz canım yansa da önemli bir şeyim yok.Çaktırmadan dayıma, dayı ben şimdi yere atacağım kendimi deyip. Yüzükoyun uzanıyorum yere.Kılıç, korkulu bir sesle ben ne yaptım diye, arkamızda kendine kızarken, ben yerde kıs kıs gülüyorum.Gök gürültüsü gibi sesi ile Atıf dayım Kılıç Çol’a dönüp. En büyük kuşu sen vurdun Kılıç gel şimdi çantana at da eve götürürsün, bu sene de daha ava çıkmazsın diye bağırınca Kılıç iyiden iyiye korkuyor.Tüfeğini yere atıp temkinli adımlar ile bana yaklaşıp.Şöyle kafamı bir okşayıp bir şeyin var mı deyince.Atıf dayım ile biz başlıyoruz gülmeye.Kılç’ın yüzünde yarı tebessüm yarı aldatılmışlık ifadesi ile, bende bir şey olmadığını görüp mutlu oluyor.
Kılıç Çol’un en büyük kuşu yani beni vurmasının ardından .Güle oynaya bir av gününü daha sonuna yaklaşırken.Bir çeşme başına gelince Atıf dayım,durun şurada Kılıç Çol’a en büyük avı vurduğu için bir kutlama töreni yapacağım diyor.Arabadan çıkarttığı içkiyi kadehlere doldurup kutlamayı başlatıyor.Şerefe arkadaşlar Kılıç' ın büyük avına....Kutlama kısa sürse de.Kılıç’ın mekanında devam ediyor.Emin olun eğer Kılıç Çol mekanı devir etmeseydi Atıf dayım her sene bu büyük avı kutlamaya devam ederdi.Rasgele