Baba ile Ördek Avımız
1998 yılı Aralık ayının ortaları fırtınalı bir salı sabahı,annem mutfaktan sesleniyor,Serhat kalk kahvaltı hazır diyor.Çıkıyorum yatağımdan elimi yüzümü yıkamaya daha fırsat vermeden annem ;oğlum, denizin üstüne bak seninkiler gelmiş uu ammada çoklar deyince,koşuyorum pencereye müthiş bir resital görmenizi isterdim.İnanılmaz ördek sürüleri sanki resmi geçit yapıyorlar.O an denizde ki fırtınadan çok içimde kopan fırtına, beni daha kahvaltı bile yapmadan sokağa savuruyor.Derhal çocukları bulmam lazım.Böyle bir göçe zor rastlanır.Tam da av zamanı diye coşup , kafamda kurduğum planlar ile Sedat Cengiz'in mağzasının önünde buluyorum kendimi.Gördüğüm manzarayı Sedat'a anlatıyorum Sedat heycanlanıyor fakat yarın çarşamba dükkanı bırakamam deyince üzgün üzgün ayrılıyorum yanından.Kılıç Çol'un İşletmeciliğini yaptığı sahilde ki Kumsal kafe ye gitmeye karar veriyorum.Güzergah belli muhteşem göçü izlemek için sahilden gitmeliyim.Ben ördekleri izlerken rüzgar yüzümü öyle bir dövüyor ki tir tir titriyorum.Yağan yağmur umrumda bile değil.Çocuklar daha yeni açmışlar temizlik yapıyorlar içeride selam vermemle birlikte camın kenarında ilk masaya oturuyorum.Gözüm denizin üzerinde hayran hayran bakıyorum yeşil sürülerine.Yaşar bir çay getiriyor çayı yudumlayınca içim ısınıyor.Kılıç'ın köpeği Max ayaklarımın dibinde o sahibini, ben de arkadaşımı bekliyoruz öylece.Neyse Kılıç geliyor alaycı bir tavır ile takılıyor,tüfeği getireyim mi?
Başlıyoruz sohbete çay üstüne çay içiyoruz hararet düşmüyor bende. O zamanlar Çarşamba akşamları mekanda canlı müzik var yani Kılıç Çol'a haydi bile diyemiyorum.Ben yarın Çarşamba'da ki Karamustafalı Gölüne gitmeyi kafama çoktan koymuşum.Kılıç abi benim heycanıma daha fazla dayanamıyor,Serhat ne yap ne et mutlaka git.Bu kuş burda böyle ise orada nasıldır?Daha fazla duramıyorum , gitmeyi kafayakoydum.Evdeki fişekleri şöyle bir gözümün önünden geçiriyorum,yok onlar bu fırtınada biraz yumşak kalır.Fişek seçimi doğru olmaz ise boşuna gitmiş olacağımı biliyorum.Av bayisine gitmem lazım ve gidiyorum.Fişekleri aldığım gibi doğruca eve geçiyorum.Annem, ava gideceğimi çoktan anlamış,oğlum kaçta gideceksin,diye soruyor.Gece çıkarım anne diyorum.Odama geçiyorum tüfekleri kılıfına fişekeri ve yedek kıyafetleri çantaya yerleştiriyorum.Her şey tamam ,sadece boy çizmemi şöyle bir gözden geçirdikten sonra tekrar çıkyorum dışarıya.Artık akşam olmaz, saatime bakıyorum daha 12_00 ,tekrar Kılıç abinin yanına gidiyorum.Başlıyoruz av muhabbetine geçmiş avlar gelip geçiyor gözlerimin önünden.Tam o sırada kapıdan ( Baba) Fahrettin Tercan dalıyor içeri.Öyle keyifli ki gözlerinden okunuyor.N.ber çıldırmışlar diye selamlıyor bizi.Kafasından şapkasın çıkartıp fırlatıyor bana doğru, zaten hep yapar bunu.İçindeki çocuk hiç ölmez onun.Sedat'a uğradım seni sordum
Nerede olacak, mutlaka Kılıç Çol'un yanına gitmiştir .Dedi bende buraya geldim.
Ne oturyorsun kalk Çarşambalı uşakları bir ara da haber al.Baba bu, talimatı verdi bir kere neyse telefona gidiyorum çeviriyorum sürekli meşkul çalıyor.Sanki arızlı gibi,masaya dönüyorum. Baba burada bu fırtına böyle ise orası yıkılıyordur diyorum.Olsun sen bir daha ara diyor.Arıyorum ama nafile.Baba daha fazla dayanamıyor, garsona bir ufak söylüyor. Bir tek attıkdan sonra,vaz geçiyor içmekten.Kalkıyor ayağa bana bak ben eve gidiyorum.Sen onları yine ara bana haber ver talimatından sonra gidiyor.Akşam saat beş'e doğru telefon çalıyor.Kılıç abi tam aya kalkıyorken telefonun bana olduğunu söylüyorlar.Fırladığım gibi ahizeyi kapıyorum.Telefon da Çarşamba'dan Avcı dostum Hamdi cırlak sesi ile Serhat hemen yola çık. Ortalık yıkılıyor derken sesindeki titreme yürğime geçiyor.Tamam geliyorum deyip telefonu kapatıyorum.Fahrettin abinin evini arıyorum,durumu bildiriyorum.Tamam sen eve geç malzemelerini aşağı indir deyip kapatıyor telefonu.Eve geçiyorum annem çoktan Tuzlu keki hazırlamış bile.Tüm malzemeleri alıyorum aşağıya inip köpeğim Mert'i alıyorum.Fahrettin abi (Baba)yeni aldığı çift kabini ile geliyor.Köpekleri malzemeleri yüklüyoruz.Anahtarları veriyor bana sür talimatı ile çıkıyoruz yola.Birkaç moladan sonra Çarşamba'ya av kulübemize varıyoruz.Avcı çocuklar sobayı yakmışlar bizi bekliyorlar.Sıcak bir karşılama dan sonra Hamdi başlıyor anlatmaya şöyle ördek var,böyle ördek var.O anlattıkça zaman su gibi akıyor.Çaylar demleniyor.Sobanın etrafında toplanmışız fırtınayı dinliyoruz.Baba anılarını anlatırken herkes kulak kesiliyor.Hamdi haydi hazırlanın erkenden yerimizi alalım.Sabah ezanından önce gölün ağzını kesmek lazım.
Kulübeden çıkıyoruz ve av başlıyor,daha bir kaç yüzmetre gitmeden köpeğim Mert ağzında koca bir ördekle geliyor.ördek canlı.Hepimiz şaşkınız!Ben avcılığın gereğini yaparken Baba ilerliyor. Bizden biraz ilerde ve ilk atışını yapıyor büyük bir keyifle izliyorum müthiş bir atış ve köpek vurduğu ördeği getiriyor.Ben olduğum yerde beke devam ediyorum Hamdi ile Baba daha ileri gidiyorlar.Ardı ardın ateşliyorum tüfeğimi sürüler birbiri peşine sarkıyor üzerime.Mert düşürdüğüm ördekleri toplamaya devam ediyor.Bir ara deniz tarafın dönüyorum aman allahım ördek sürüsü yere sıfır geliyor üzerime,şanslı gün diye buna denir.Gereğini yapıyorum.Hava iyice aydınlanıyor artık ama Baba ile Hamdi ortalıkta yok.Gördüğüm kadarı ile onlarada iyi kuş çalıştı .Merak içerisinde onların gelmelerini beklerken bile gözüm hala ördek sürülerinde, neyse yaklaşık yarım saat sonra göl tarafından geliyorlar yanıma.Baba batlatıyor bombayı, ömründe o kadar adamla ava gittin hiç böyle av yaptın mı ve ekliyor o kuşları ben gönderdim sana.Basıyoruz kahkahayı hep birlikte
Harika bir avgünüydü, iyi de av yapmıştık.Yeterince keyifli gecen avı sonlandırma kararı aldık.Kulbemize dönüp yemeklerimizi yedik.Artık veda vakti geldi.İyi bir av yaptığımız için hepimiz mutluyduk.Babanın yol boyu anlattığı komik hikayeler ile güle oynaya döndük Ordu'ya.Belki de aradan bunca yıl geçmesine rağmen ne Çarşamba ne de başka bir avlakta böylesine keyifli av yapamadım.Belkide Fahrettin abi (Baba) o gün o kuşları bana kendi göndermiştir.Hepinize Rastgele