Konudan Ders Çıkartmak için Nedim ağbinin yazısı geldi aklıma eskiden sitemizdede yayınlanmış olan yazısını sunmak istedim .....
Usulsüz avcılık bir kültür müdür?
Gazeteye nasıl bir yazı yazayım derken, e -postamda eski bir avcı arkadaşımdan mail aldım. Mesaj da sadece "arkadaşıma sevgiler le" yazıyor ve ekinde 3 adet fotoğraf yer alıyordu.
Fotoğrafın bir tanesi
Bu kadar çok çulluk öldürmek onu o kadar çok mutlu etmişti ki, bu anı belgelemek ve sevincini benimle paylaşmak istemiş. Yada bana iyi avcı olduğunu göstermek ! Çünkü ben ona sen köylü avcısın, hiçbir zaman çağdaş avcı olamazsın diye takılırdım.
Haksız mıyım?
Ben sana hayvan öldüremezsin demedim ki.
Çağdaş bir avcı olamazsın dedim.
Hep söylüyorum 35 yıldır avlanıyorsun ama avcı olamadın. Hayvan öldürme ile avcılığı birbiriyle karıştırıyorsun.
Yaban Hayatından hep sen aldın, hep tükettin. Pekiyi bugüne kadar yaban hayatına ne verdin, ne katkı sağladın hiç düşündün mü?
Tıpkı bizden önceki büyüklerimizin yaptığı gibi.
Usulsüz avcılık bir kültür müdür?
Ben öyle olduğuna inanıyorum.
Hep düşünmüşümdür, çağımızda avcılığın yasaklanan yöntemlerinin kaynağı nedir diye!
Geçmişte Avcılık, feodal toplumlarda yaşamak için yapılan zorunlu bir eylemken; İlerleyen zaman sürecinde, özellikle köyde yaşayanların ve göçerlerin protein ihtiyacını karşılamasında önemli bir kaynak özelliğini sürdürdü. Bu süre zarfında avcılar elde etmeye yönelik çeşitli yöntemler geliştirildi. Ateşli Silahların yanında Su başı tuzakları. Yeme alıştırma, tutsak edilmiş eşleriyle çığırtkan ve canlı mühre kullanma gibi yöntemler avcının lehine av hayvanlarının aleyhine gözüküyordu. İnsan toplulukları geliştikçe kentleşme önem kazandı. Kentli insanlar ürettikleri teknoloji karşısında "uçmak, kaçmak ve gizlenmek" ten başka çaresi olmayan hayvanların korunması gerektiğine karar verdi. Ve hayvanların korunması için bir takım yasal kurallar belirledi. Uluslararası anlaşmalar yapıldı. Gelişmiş ülkelerde bu kurallar uygulanırken, gelişmesini tamamlayamamış ülkeler, atalarının yöntemlerini üstelik yüksek teknolojiyi de kullanarak av hayvanlarını tüketmeye devam ettiler. Korumacı kuralları gereksiz gördüler.
Ülkemizde de; Bıldırcını doğal yolla avlayamayınca teyple pusu kurdular. Çulluğu gündüz avlayamayınca gece kafalarına taktıkları ışıkla karnını doyururken kalleşçe öldürdüler. Sonrada biz avcıyız diyerek böbürlendiler.
Bugün ki mutluluğu için geleceğimizi yok eden ve kendini avcı zanneden o kadar çok kişi var ki.
Kültür kısaca yaşam bilgisidir. Bugün ki avcılık kültürümüzün temeli, daha çok hayvanı elde etmeye yönelik yaşamdan elde edilmiş birikimlerdir. Oysa Çağdaş Avcılık; Sürdürülebilirlik ilkesine dayanır. Yaban hayvanlarının neslinin tehlikeye atılmadan doğal yaşam sürecini tamamlamış hayvanların bir çeşit rasyonel hasatıdır.
Ülkemizde, silah tacirleri ve av bayilerinin avcıları temsil ettiği Merkez Av Komisyonu tarafından belirlenen avlanma limitleri bilimsel araştırmalara dayanmayan afaki rakamlardır. Bir gün için yasal bıldırcın avlama limiti 12 adettir. Yasal avlanan avcıların 60,000 kişi civarında olduğu düşünüldüğünde günlük öldürülmesine izin verilen hayvan sayısı 720,000 adettir. Ülkemizde kaçak avcılarla 200-250 bin avcı olduğu düşünüldüğünde bu işten karlı çıkanların av bayileri ve silah tacirlerinden başkası olmadığı görülür.
Biliyorum bu satırları okuyunca kendini avcı zannedenler çok kızacaklar. Onlara önderlik eden av bayii ve silah taciri başkanlarının amigoluğunda yaban hayatını savunanlara saldırmaya ve "yasaklar kalksın, limitler artsın" sloganlarını atmaya devam edecekler.
Zaten ben bu satırları onlar için değil, 100 yıl sonrasının avcılarına yazıyorum. 2106 yılında avcılar arşivleri okuduklarında sürdürülebilir Avcılık için 100 yıl öncede mücadele edenler olduğunu bilsinler isterim.
Bak eski avcı arkadaşım, sen okumasını sevmezsin ama aşağıdaki yazdıklarımı sıkılarak ta olsa oku. Çevrendeki usulsüz avcılık duayeni olmuş başkanların ve sözüm ona öldürdüğü hayvanlarla övünen gözünü kan bürümüş Yazır'lı palavracının peşinden gitme.
Tüfeği yüzüne aldığında, beyninden parmağına giden "çek" komutu için geçen süre saniyenin 1/5 kadar. (Reaction time) Tetik çekme ile başlayan mermi veya saçmanın namluyu terk ettiği zaman dilimi. (Lock time). Bu da 1/7 saniye kadar bir zaman alıyor. Ölüm saniyenin yarısından az bir sürede diğer canlıya ulaşıyor. Kısacası ölüm, 1 saniyenin hemen, hemen yarısından az bir zamanda bir diğer canlıya ulaşıyor.
Bu kararın arkasında sen varsın.
Tetik çekmeyi, hiç bu bakış açısı ile irdelediğin oldu mu?
Mutlaka bir cenazeye gitmişsinizdir. Ve o cenazede tabut ve tabutun üstünde
bir yeşil örtü görmüşündür. O yeşil örtünün üzerinde sırma ile yazılı bir
ayet vardır. O ayette şöyle der;"Her nefis ölümü tadacaktır".
Bir an için kendi ölüm anını düşün!
Ölüm sana ne kadar sürede ulaşacak?
Avcı, bazı hallerde bağışlamanın verdiği hazzın, ne denli büyük olduğunu idrak edebilmelidir.
Adını hatırlayamıyorum, Ünlü Amerikalı bir avcı Vicdanı;
"Yasanın suç saymadığı, kimsenin görmediği bir zamanda avını azat edebilme cesaretini göstermektir." diye açıklamıştır.
Avcılık eyleminde ölüm, kaçınılmaz olsa da, merhamete mani değildir.
Bu kadar hayvanı neden öldürdün hiç düşündün mü?
Yemek için mi?
Günümüzün insanı, artık karnını doyurmak için ava çıkmaya mecbur değildir.
Karnını doyurmak için ava çıkıyorsa da, günümüzün insanı değildir.
Nedim Çalım
14 Kasım 2006