Hep av muhabbeti yapacak değiliz ya bu kez de sarhoş muhabbeti yapalım. Şubat ayında sömestri tatiliydi. Gece geç vakitte şehir kulübünden çıktım, arabama bindim eve gitmek için hareket ettim. Kar öyle güzel yağıyor ki her biri fakir yamalığı gibi kocaman. Sanki yetişeceği bir yer var gibi acele, genç kız gibi utangaç, bir lider gibi mağrur. Bir iç geçirdim, eve gidence eşime karda yürümeyi teklif edeceğim.
Hareket ettim, caddeye çıktım, karşıdan iki adam geliyor, ama ne geliş. Yolun bir sağına bir soluna gidiyorlar, biraz duraksıyorlar hareket ettiklerinde düşmemek için büyük mücadele veriyorlar. Yaklaştıklarında birisinin Terzi Osman diğerinin de Orman İşletmesinde çalışan Gürcü Adnan olduğunu anladım. Durdum, nasıl? Durmam ikisi de avcı abilerim beraber ava gittiğimiz sevdiğim insanlar. Hemen aşağıya indim selam verdim. Osman abi şöyle bir yarım yamalak arkasına kaykıldı bana baktı, baktı daha doğrusu bakmaya çalıştı. Adnan abi gürcülüğün kendisine verdiği o hoş şivesiyle Osman ağabeye yürü “Köç” dedi. Gerisi hak getire. (Osman ağabeyin soyadı Koç) sizi ben bırakayım dedim. Osman ağabey bana gözünün birisini yarım kısarak bakıyor, tanımaya çalışıyor. Beklide ne söyleyeceğini kestiremiyor. Arabaya bütün ısrarlarıma rağmen binmediler. Benimle bir kelime olsun konuşmadılar. Yürüyüp gittiler, ama o gidişi anlatamam, yürüyorlar mı? Sendeliyorlar mı? Sürünüyorlar mı? Siz karar verin artık, kahkahalarla uzaklaştılar.
Ertesi sabah okula gittim, öğlen arası terzi Osman’ın yanına gittim. Adnan ağabeyde yanındaydı içimden tam isabet dedim. İkisini de aynı anda bulmam büyük şanstı. Beni pür neşe karşıladılar, “Bedestene gideceğiz tam zamanında geldin pirzolalar bizi bekliyor haydi” dedi Osman abi. Akşam ki haliniz neydi? Diye sordum Gürcü Adnan “ne vardı halimizde” dedi. Selam verdim almadınız dedim. Osman abi o her zamanki bilgeliğiyle “bak oğlum selam adama verilir, selamı da adam olan alır, demek ki biz adam değilmişiz” dedi. Ben duraksadım, akşamdan hiçbir şey hatırlamadıklarını benim serzenişimden de bir şeylerin olduğunu kavrayan Osman abi cevabı yapıştırmıştı.
Yemekten sonra çayları içerken anlattılar. Bunları bağ aralığına (bağlara, bahçelere) davet etmişler. Kendilerini götürmem için beni aramışlar bulamamışlar. İçecek almışlar, bunları çağıran adam ortalıklarda olmayınca daha doğrusu bunları ekince, bu gariplerde götürdükleri ot, salata türü şeylerle iki büyüğü içmişler, tayyare gibi olmuşlar. Birere bira içmek içinde meyhaneye uğramışlar. Sözüm ona ayılacaklarmış.
Tabi suçlu her zaman ki gibi yine ben oldum. Ne zaman işe yarayacak olsam ortalıklarda görünmüyormuşum. Nede olsa küçüğüz ya, beyler babamın arkadaşları ya! vur abalının sırtına.