Gönderen Konu: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar  (Okunma sayısı 11273 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Hüseyin ÇATALYÜREK

  • Veteriner Hekim
  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 18
    • www.catalyurek.com
Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« : 19 Kasım 2007, 19:45:05 »
Ali Hocam Merhaba

Av hayvanlarından insanlara bulaşan çok önemli hastalıklar arasında bulunan ve ülkemizde hemen hemen hiç önemsenmeyen tularemi hastalığı hakkında avcı arkadaşlar tamamen bilgisizler. Kuzey Avrupa'da  yaygın olan bu hastalık malesef Ülkemizde de görülmekte ve bildiğiniz üzere öldürücü ve tehlikeli bir seyir izlemektedir.



Avcı arkadaşların özellikle yaban tavşanı avlarında dikkatli olmaları önemlidir.
Bu hastalığın insanlardaki formu hakkında bilgi verirseniz bizim için faydalı olur düşüncesindeyim.
Tavşanlardaki ve diğer av hayvanlarındaki belirtiler için Meslaktaşım Sayın Serhat Hocam bilgi eklerse daha da kapsamlı olur sanırsam.

Veteriner Hekim
Hüseyin ÇATALYÜREK
1978 SİVAS
 

Çevrimdışı İbrahim ÇELİKEL

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 2851
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #1 : 19 Kasım 2007, 19:50:06 »
bilgi için teşekkürler.önlem almak gerekli..peki daha detaylı korunma yolları nelerdir..
İbrahim ÇELİKEL
A Rh + 1983 Selçuk İZMİR
0 546 579 03 26
 

Çevrimdışı Selman YİĞİT

  • YaLNıZ KuRT 57
  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 6343
  • Thanked: 3 times
  • YALNIZ KURT 57
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #2 : 19 Kasım 2007, 20:15:41 »
Dikkat edilmesi gereken hususlar...Teşekkürler paylaşım için :-*

Selman YİĞİT  / 1985
SİNOP/ERFELEK
0 544 553 04 41
 

Çevrimdışı İbrahim MERCAN

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 470
  • Thanked: 8 times
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #3 : 19 Kasım 2007, 21:11:57 »
 27 kişinin ölümüne sebep olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi geldi bana.
İbrahim MERCAN
1990
İstanbul
 

Çevrimdışı Hüseyin ÇATALYÜREK

  • Veteriner Hekim
  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 18
    • www.catalyurek.com
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #4 : 20 Kasım 2007, 12:27:17 »
27 kişinin ölümüne sebep olan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi geldi bana.

İbrahim bey haklısınız belirtilen hastalık Kırım Kongo kanamalı Ateşidir.

bilgi için teşekkürler,yaban tavşanına dikkat demişssiniz bi açıklama yaparsanız ona göre tedbirimizi alalım,ve korunma yolları nelerdir bide bu 27 kişinin öldüğü hastalık nedir? bilgilendirirseniz seviniriz
teşekkürler.

Ekrem Bey
Bu tür hastalıklar için Sayın Hocalarımın Dr Ali Bey ile Vet. Dr Serhat Bey'in forum bölümlerinde geniş bilgi vermesi daha uygundur. Elbette Onların sayfalarında bizim haddimize değildir.

Yalnız kısaca şöyle bir bilgi vereyim

Tularemi esas itibariyle doğada, tavşan, fare sıçan gibi kemiricileri ve daha seyrek olarak sığır kedi, köpek gibi hayvanları tutarak varlığını sürdüren zoonotik bir hastalıkdır. F.tularensis insanlara hasta hayvan veya onların dokularına direkt temasla veya onları yiyerek ya da infekte kene ve diğer böceklerin ağız ifrazatı ve dışkılarını deriye bırakmaları, bulaşık tozların solunması ve bulaşık suların içilmesi suretiyle bulaşır.

Yani yaban tavşanı gibi av hayvanlarını yüzerken, temizlerken, pişirirken vs. tüm aşamalarda korunma yollarına dikkat etmekte fayda var. Bu sadece tularemi için değil diğer zoonozlar için de geçerli.
 
Veteriner Hekim
Hüseyin ÇATALYÜREK
1978 SİVAS
 

Çevrimdışı Mehmet HEZER

  • Veteriner Hekim
  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 9
  • Thanked: 5 times
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #5 : 20 Kasım 2007, 13:39:43 »
Tavşan ateşi olarak da tanımlanan tularemi, Francisella tularensis,’in etken olduğu bakterial zoonozlardan birisidir. Küçük, aerobik, non-motil, Gram negatif kokobasil olan Francisella tularensis, bilinen en enfeksiyöz bakterilerden birisidir, hastalığın oluşması için 10 canlı mikroorganizmanın inökülasyonu veya inhalasyonu yeterlidir. İnce lipopolisakkarit içeren bir zarı mevcut olan F. tularensis spor oluşturamaz. İnsanlar sıklıkla F. tularensis’i cilt veya mukozal yüzeylerden, enfekte hayvan dokusu veya vücut sıvısı ile temas sonrasında veya enfekte tatarcık, kene yada  sivrisinek tarafından ısırılmayı takiben alır. Nadir olarak, kontamine, toz inhalasyonu, gıdanın veya suyun alınması da klinik hastalık gelişimine neden olabilir. Suda, toprakta, hayvan ölülerinde, atıklarında haftalarca, dondurulmuş tavşan etinde yıllarca canlı kalabilen F. tularensis, donma noktasına yakın veya daha düşük sıcaklıklara aylarca dayanıklıdır. Bu derece, dış ortam koşullarına dayanıklı olan mikroorganizma ısıya ve dezenfektanlara karşı duyarlı olmasına rağmen, çok düşük inokülüm miktarında bile hastalığa neden olabilmesi, kolay dağılabilmesi ve oluşturduğu klinik tabloların ciddiyeti nedeni ile ilk sıralarda tercih edilen biyolojik silah ajanları arasındadır.

Ön planda kırsal alanda yaşayanların hastalığı olarak görülmekle birlikte, nadiren şehirlerde yaşayanlarda da tespit edilebilmektedir. Bu dağılımda, F. tularensis’in konağının; tarla faresi, kır sıçanı, su sıçanı, tavşanlar gibi küçük memeli hayvanlar oluşu önem taşımaktadır. Sıklıkla hayvanlar hastalığı, tatarcık, kene, sivrisinek gibi vektörlerin ısırması sonrasında alırlar. İnsanlara hastalık pek çok farklı şekilde bulaşabilir; vektör olarak görev yapan böcekler tarafından ısırılma en sık tespit edilen bulaşma şeklidir. Ayrıca, enfekte hayvan ile direkt temasın yanı sıra enfekte hayvan dokuları ile temas veya bunların gıda olarak alınması, kontamine olmuş suyun tüketilmesi, inhalasyon yolu ile enfekte partiküllerin alınması hastalığa neden olabilir. Bu özellikleri nedeni ile tüm yaş grupları ve her iki cinsiyet grubuda hastalık açısından risk taşır, ancak avcılıkla uğraşanların daha yüksek risk grubunda oldukları bilinmektedir. Laboratuar ortamında F. tularensis ile çalışanlar da, çok az miktarlarda bile mikroorganizma hastalığa neden olabildiği için risk altındadır, F. tularensis üremiş agarının, rutin diğer mikrobiyolojik örneklerde olduğu gibi açık olarak incelenmesi bile hastalığa neden olabilir. Ancak bugün için insandan insana bulaştığı gösterilmediğinden hasta ile temas edilmesi veya aynı ortamda bulunulması hastalık gelişimi açısından risk taşımaz.
Doğal yollardan bulaşma sonrasında 1-21 gün arasında değişen sürelerle olmak üzere, ortalama 3-5 günlük inkübasyon süresini takiben, F. tularensis alım şekline ve virülansına bağlı olarak 6 farklı klinik formdan birisiyle hastalık gelişir. İnkübasyon süresinin alınan organizma sayısına bağlı olarak değiştiği, mikroorganizma sayısının artışı ile sürenin kısaldığı kabul edilmektedir. Fakültatif intrasellüler bakteri olan F. tularensis makrofajlar içerisinde çoğalır. Patofizyolojik değişikliklerin gerçekleştiği, bakterinin hedef aldığı organlar, lenf nodu, akciğer, plevra, dalak ve böbrektir.

Klinik formları;

-         Tifoidal tularemi; doğal bulaşma yolları sonrasında gelişen tularemilerin %5-15’ini oluşturur. Genellikle enfekte partiküllerin inhalasyon yolu alınmasını takiben gelişir, ancak intradermal veya gastrointestinal alımları takiben de gözlenebilir. Eğer biyolojik silah olarak F. tularensis kullanılacak olursa ön planda aerosol formu ile kullanılacağı için, olası bir saldırı sonrasında gözlenmesi beklenen klinik form tifoidal tularemidir. Sıklıkla ani başlayan ateş (38 – 40 0C), halsizlik, kilo kaybı ve yaygın vücut ağrıları (özellikle bel ağrısı) şeklinde ilk bulgularını verir, ancak tulareminin diğer formlarından farklı olarak lenfadenopati gelişimi tespit edilmez. Ayrıca cilt veya mukozal lezyonlarda görülmez. Vakaların %80’ında klinik tabloya pnömoni eşlik edebilir, pnömoninin eşlik ettiği vakalar tulareminin en ağır formlarıdır. Pnömoni bulgularının yanı sıra substernal ağrı, produktif veya non-produktif öksürük gözlenebilir. Nadiren karın ağrısı ve ishal gibi gastrointestinal bulgular ön planda olabilir. Vakaların %42’sinde nabız ateş disasiasyonu, yani ateş yükselmesine rağmen göreceli bradikardi tespit edilebilir. Tedavi alan vakalarda mortalite %1-3, uygun ve zamanında tedavi başlanmayan vakalarda ise %35’tir. Olası bir biyolojik saldırı durumunda mortalitenin daha yüksek olması beklenmelidir.

-         Ülseroglandüler tularemi; doğal bulaşma sonrasında en sık görülen klinik formdur, vakaların %75-85’ini teşkil eder. Genellikle enfekte hayvan doku veya vücut sıvılarının cilt veya mukozal yüzeylerle temasını takiben gelişir. Ani başlayan ateş, titreme, başağrısı, halsizlik ve özellikle ülsere cilt lezyonu ile karakterizedir. Sistemik bulguların ortaya çıkışı ile ciltte papül gelişimi eş zamanlıdır, papül birkaç gün içerisinde ülserasyon gösterir. Ülser gelişimini takip eden birkaç gün içerisinde lokal, ağrılı lenfadenopati ülserli alanın drenaj hattında tespit edilir. Uygun antibiyotik tedavisine rağmen lenfadenopatilerde süpürasyon görülebilir. Cilt lezyonu sıklıkla temasın gerçekleştiği el veya parmaklarda gelişir.

-         Glandular tularemi; Ülser tespit edilmeden hassas lenfadenopati ve ateş ile seyreden klinik tablo vakaların %5-10’unda gözlenir.

-         Oküloglandular tularemi; Mikroorganizmanın konjonktivadan giriş yaptığı vakalarda, tek taraflı, oldukça ağrılı, pürülan drenajın ve preaüriküler veya servikal lenfadenopatinin eşlik ettiği klinik formdur. Yüzde 1-2 oranında görülür, sıklıkla, kontamine olmuş ellerin gözleri kaşıması veya enfekte hayvanın vücut sıvılarının konjonktivaya sıçraması sonrasında gelişir. Vakaların bir kısmında, kemozis, periorbital ödem ve palpebral konjonktivada küçük nodüler lezyonlar veya ülserasyon tespit edilir.

-         Orafarengeal tularemi; Primer farengeal ulseroglandüler tularemiyi tarif etmek için kullanılan tanımlamadır. Sıklıkla kontamine su veya gıda alımını takiben gelişir, nadiren kontamine damlacıkların inhalasyonu orafarengeal tularemi nedeni olabilir. Servikal lenfadenopatinin eşlik ettiği eksüdatif, membranöz tonsilofarenjit tespit edilir, stomatitte klinik tabloya eşlik edebilir.

-         Pnömonik tularemi; Tedavi edilmezse mortalitesi yüksek, fulminan seyir gösteren,  atipik pnömoni bulguları ile karakterize pnömoni şeklinde görülür. Mikroorganizmanın inhalasyonu sonrasında primer olarak gelişebileceği gibi, hematojen yolla veya septik emboliler şeklinde yayılımı takibende gelişebilir. Tifoidal tularemilerin %30-80’ında, ulseroglandüler tularemilerin %10-15’inde klinik tabloya eşlik edebilir. Pnömonik tularemide vakaların %15’inde plevral effüzyon tespit edilir. İlk radyolojik bulgular peribronşial infiltrasyon şeklinde iken, izleyen birkaç gün içerisinde birkaç lobu tutan lobar pnömoni formunda olabilir.

Vet.Hek.Mehmet HEZER
A Rh + 1975 Bigadiç BALIKESİR

 

Çevrimdışı Mehmet HEZER

  • Veteriner Hekim
  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 9
  • Thanked: 5 times
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #6 : 20 Kasım 2007, 13:43:21 »
sanırım buradaki biraz daha anlaşılır bir dille....

Tularemi Nedir?
Tavşan Ateşi veya avcı hastalığı olarak da bilinen tularemi, Francisella tularensis adlı bakterinin yapmış olduğu bir hastalıktır.

Tulareminin Kaynağı Nedir?
► Tavşan, fare ve sincap gibi kemirici hayvanlar hastalığın asıl kaynağıdır.
► Diğer yabani hayvanlar ile evcil hayvanlar ve kuşlar da hastalanarak kaynak teşkil edebilmektedir.
► Keneler ve sokucu sinekler de hastalığı bulaştırabilmektedir.

Tularemi Nasıl Bulaşır?
► Hasta hayvanların kontamine ettiği (kirlettiği) suların içilmesi, kullanılması veya bu sularla temas edilmesi,
► Hasta hayvanların kirlettiği meyve ve sebzelerin bol su ile iyice yıkanmadan yenmesi,
► Hasta veya ölen hayvanlara temas edilmesi,
► Av hayvanlarının eldivensiz yüzülmesi yüzülmesi ve parçalanması,
► Av hayvanlarına ait etlerin iyice pişirilmeden tüketilmesi,
► Enfekte kene veya sokucu sineklerin ısırması,
► Hastalık etkeni ile kontamine olmuş tozların solunması ile bulaşır.

Hastalıkla insandan insana bulaşma yoktur.

Tularemi Ne Zaman Görülür?
Tularemi, her mevsim görülebilmekle birlikte, insanların kullandığı sulara, yağışlar nedeniyle dışarıdan su sızıntılarını yoğun olabileceği kış ve bahar aylarında daha çok görülebilmektedir.

Tulareminin Belirtileri Nelerdir?
Hastalık belirtileri, bakterinin alınmasından 1-14 gün (ortalama 3-5 gün) sonra ortaya çıkabilmektedir. Hastalık, alınan bakterinin sayısı ve giriş yeri ile vücudun savunma sisteminin (Bağışıklık sistemi) gücüne göre değişik klinik şekillerde olmaktadır.
► Tularemi, çoğunlukla ani ateş, üşüme, titreme, başağrısı ve iştahsızlık gibi belirtilerle başlar.
► Buna, boğaz ağrısı ve kuru öksürük eşlik eder.
► Ayrıca, karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal ve kas ağrıları da olabilmektedir.
► Bakterinin vücuda girdiği bölgelerde ise lenf bezlerinde şişmeler görülmektedir.
Ülkemizde tulareminin kliniği genel olarak boğaz ağrısı ve boyunda şişlikler ya da göz kesesi iltihabı ile birlikte yine boyunda şişlikler şeklindedir.

Tularemini Tedavisi Var mıdır?
Hastalığın bulaşma yollarına ait bir hususun varlığı ile yukarıdaki belirtilerin görilmesi halinde en yakın sağlık kuruluşuna müraacat edilirse, hastalık antibiyotiklerle tedavi edilebilmektedir. Geç kalınması durumunda antibiyotiklerin etkisi sınırlı olup, cerrahi girişim gerekebilmektedir.
Hastalığı geçirenlerde bağışıklık oluşmaktadır.
Ancak, hastalığın bazı klinik şekillerinde ölümlerin de görülebileceği unutulmamalıdır.

Tularemiden Korunmak İçin Neler Yapılmalıdır?
► İçme ve kullanma suyu kanalları ile depolarının, dışarıdan herhangi bir kirlenmeyi engelleyecek şekilde yapılması ve mevcutların ıslah edilmesi,
► Suların klorlandıktan veya kaynatıldıktan sonra içilmesi ve kullanılması,
► Doğada kaynağı belli olmayan ve kirlenmeye müsait yerlerdeki suların kesinlikle içilmemesi ve kullanılmaması,
► Av hayvanlarını yüzerken ve etlerini parçalarken eldiven kullanılması,
► Özellikle av hayvanlarına ait etler başta olmak üzere, etlerin iyice pişirildikten sonra tüketilmesi,
► Meyve ve sebzelerin bol su ile iyice yıkandıktan sonra yenmesi,
► Kan emici sineklerin ve kenelerin ısırmasını engelleyici (örneğin, kenelerin vücuda yapışmaması için pantolon parçalarının çorap içine konulması ve böcek kaçırıcı ilaçların kullanılması gibi) önlemlerin alınması,
► Vücuda yapışan kene varsa, bunların kesinlikle patlatılmadan bir cımbızla baş kısmından tutulup sağa sola oynatarak çıkartılması,
► Gıda maddelerinin, fare ve sıçan gibi kemirici hayvanların ulaşamayacağı şekilde muhafaza edilmesi,
► Hayvan leşlerinin çevreyi kontamine etmeyecek şekilde gömülmesi veya yakılması gerekmektedir.
Vet.Hek.Mehmet HEZER
A Rh + 1975 Bigadiç BALIKESİR

 
The following users thanked this post: Sami SEVİNÇ

Çevrimdışı Ahmet ONUR

  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 94
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #7 : 20 Kasım 2007, 14:55:15 »
böyle yaralı bilğileri bizlerle paylaştığınız için elleriniz dert görmesin.
Ahmet ONUR
A Rh + 1979 İSTANBUL
 

Çevrimdışı Hüseyin ÇATALYÜREK

  • Veteriner Hekim
  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 18
    • www.catalyurek.com
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #8 : 29 Kasım 2007, 00:24:20 »
Arkadaşlar av köpeği besleyen arkadaşların ve avcı arkadaşların çok dikkat etmesi gereken bir diğer önemli hastalık 5. sırada olan  ECHİNOCOC ve KİST HİDATİK HASTALIĞI hakkında bilgi vereyim.

ECHİNOCOC'lar
E.granulosus ( en yaygın görülenidir ) : Erişkin şekli ana konakçı olan kedi ve köpek gibi hayvanların barsaklarında barınır. Larva şekli ise, ara konakçı olan; koyun, keçi, sığır, manda, at, eşek, domuz, deve, karaca, geyik ve İNSAN' da " HİDATİK KİST " halinde barınır. Protoskoleksleri bulunan canlı kist içeren ara konakçı hayvan etlerinin, çiğ olarak, kedi ve köpekler tarafından yenmesiyle, barsaklarında 6 - 8 haftada erişkin hale gelirler ve 6 - 18 ay yaşarlar.
       Erişkin hali 2 - 8 mm boyunda, genellikle 3 - 4 halkadan oluşmuştur. İlk halka barsağa tutunmayı sağlayan vantuz ve çengelsi yapıları olan baş'tır ( skoleks ). Son halka en büyüğüdür, 500 - 800 kadar yumurta taşır. Son halka barsak içerisinde açılabilir ve yumurtalar dışkı ile atılarak; toprak ve suya karışıp direkt veya bitkileri kontamine ederek ara konakçılar tarafından sindirim yolu ile alınırlar. Ayrıca kedi ve köpeğin tüylerine bulaşan yumurtalarda ağız yoluyla alınabilirler. Yumurtalar suda 7 gün, buzda 4 ay, toprakta 10 ay canlı kalırlar. Yumurtalar ısıya dayanıksızdırlar, kaynatma ile 1 dk'da ölürler. Ara konakçı ( koyun, sığır, insan vd ) tarafından alınan yumurtalar barsaklarda açılır ve embriyo ( onkosphere ) skoleksindeki çengel ve vantuzlar ile barsak çeperini geçer. Buradan mezenter kan ve lenf dolaşımına girerek, öncelikle karaciğere, buradan geçebilenler de kalp üzerinden akciğer'e veya vücudun herhangi bir organ ve dokusuna yerleşirler.
      Yerleştikleri yerde skoleksini yitirerek " hidatik larvası " denilen kese yapısını oluşturur ve çok yavaş büyür ( yaklaşık yılda 1-3 cm ). Hidatik kist üç tabakadan oluşur. Perikist, ekokist, endokist ( germinal membran ). Germinal membran tomurcuklanma ile yavru kapsülleri ( kız kistler ) oluşturan en içteki tabakadır. Yavru kapsüllerin içinde çok sayıda skoleks bulunur ve bunlara protoskoleks denir. Kist içi berrak, steril, yüksek antijenik özellikte sıvı ile ddoludur. Bu kisti içeren etlerin ve/veya sakatatların köpekler tarafından yenmesiyle protoskolekslerin onların barsaklarında erişkin hale geçer ve enfeksiyon halkası bu şekilde tekrarlanarak sürer gider.
E. alveolaris ( multilocularis ): Erişkin formları genellikle tilki, kurt, kedi ve köpekte bulunur. Araa konakçılar genellikle kemirgenlerdir ve insanlara genellikle av sırasında bulaşır. Çok sayıda kist oluşturur.
E. vogeli : Genellikle nadir olarak Güney Amerika Kıtasında rastlanır ve insanlarda çok seyrektir.
E. oligarthus : İnsanlarda rastlanmamıştır.

KİST HİDATİK HASTALIĞI

E. granulosus'un yumurtaları, paraziti barsaklarında taşıyan ana konakçı kedi, köpek vb hayvanların dışkılarıyla dışarı atılırlar. Bu yumurtalar toprak, su ve yumurta bulaşmış kedi köpek tüyleriyle direkt veya kontamine sebze, meyvelerle endirekt olarak ara konakçılar tarafından ağız yolundan alınır. Alınan bu yumurtalar barsaklarda açılarak barsak duvarını geçer, kan ve lenf yoluyla öncelik sırasıyla karaciğer, akciğer, diğer organ ve dokulara yerleşerek kist formunda yaşamlarını sürdürürler. Bu kistleri içeren hayvan etleri ve sakatatlarının, kedi köpek vb ana konakçılar tarafından çiğ olarak yenmesiyle onların barsaklarında 6-8 haftada erişkin şeklini alarak 6 - 8 ay canlı kalırlar. Belirli aralıklarla yumurtlayarak enfeksiyon zincirinin bir kısır döngü şeklinde devamını sağlarlar. Eğer kedi ve köpeklere kist içeren et ve sakatatların verilmemesi, sağlam etlerinde iyice pişirilerek verilmesi, düzenli olarak veteriner kontroluyla parazit mücadelelerinin yapılması sağlanırsa bu zincir kırılır ve toplumda kist hidatik hastalığı sorun olmaktan çıkar. Kedi ve köpek tüylerinin de kendi saçımızdan, çeşitli hayvan kürklerinden, kuş tüylerinden veya tüylü oyuncaklardan bir farkı kalmaz.

        Klinik bulgular : Hidatik kistli kişilerin büyük bir kısmında hiç bir yakınma ve bulgu yoktur.Kistlerin büyümesi yavaştır ( 1 - 3 cm/ yıl ) ve enfeksiyondan birkaç yıl sonra belirti vermeye başlar. Kistler en sık karaciğer ve akciğerler'de görülürler. Nadiren dalak, karın zarı ( periton ), böbrek, kemik, göz yuvası ( orbita boşluğu ), beyin, kalp ve yumurtalıklara da yerleşebilir.

       E. granulosus kistleri tek boşluklu, çevresi belirgin şekilde sınırlanmış, içi sıvı dolu yer kaplayan yapılar şeklindedir. Bulgu verecek kadar büyüdüğünde şikayetler tutulan organa göre değişir ve nonspesifiktir. Bazen kist sıvısının dışarıya yavaş yavaş sızması ile allerjik reaksiyonlar özellikle ürtiker ortaya çıkar. Kistin ani açılmasıyla ağır anaflaksi tablosu ortaya çıkabilir. Kist sıvısının yayıldığı yerlere ulaşan kız kistler burada da kist oluşmasına neden olurlar.

        E. granulosus kistleri insanda nadir olmakla birlikte malign hidatik hastalığı olarak bilinen ağır tabloya yol açar. Yerleeştiği organlarda bir çok küçük kistler oluşur. Bunlar çoğalır ve çevredeki dokuları harap ederek hızla yayılır. İnfeksiyonun ilerlemesi önlenemezse durm ağırlaşır. Cerrahi girişim tehlikelidir.

        Tedavi : Küçük ve kalsifiye kistlerde tedavi yapılmaksızın yakın takip önerilmektedir. Büyüyen ve bulgu veren kistler cerrahi yoldan çıkarılabilir. Cerrahi tedavide riskler varsa, cerrahi olarak çıkarılmaları mümkün olmayacak yaygın kistler sözkonusu ise uzun süreli ilaç tedavisi uygulanarak izlemeye alınır. Bu amaçla mebendazol ve albendazol kullanılmaktadır.

        Korunma : Hastalığı önlemek, parazitin yukarıda anlatılan yaşam zincirini kırmaktan geçer. Hastalığın insandan insana, köpekten köpeğe veya koyundan koyuna geçmesi söz konusu değildir. Bu konuda yapılması önerilenler aşağıda özetlenmiştir.

Halkın hastalık konusunda eğitimi ( ülkemiz insanlarının kist hidatiğin, köpek ve kedi tüylerinin direkt olarak karaciğer ve akciğere gidip yapışması sonucunda oluştuğu şeklindeki yaygın yanlış inancın doğrusunun yukarıda anlatıldığı şekliyle öğretilmesi ).
Et kesimlerinin denetlenerek, kaçak kesimlerin önlenmesi ve hastalıklı hayvan etlerinin ve sakatatlarının ortadan kaldırılması.
Başıboş köpeklerle mücadele edilmesi ve onların aşılarının ve parazit tedavilerinin belediyeler ve gönüllü kuruluşlarca sağlanması.
Evde bakılan kedi ve köpeklerin düzenli parazit ilaçlarının verilmesi ve veteriner kontrollarının yaptırılması.
Bu önlemler alınmadıkça hiç kimsenin bu hastalıktan uzak durmasının mümkün olmadığının herkesçe bilinerek, bu mücadelede elinden geleni yapması ( En az risk altındaki gurubun evde bilinçli olarak kedi ve köpek besleyen insanlar olduğu herkesçe bilinmelidir. Çünkü doğru bilgilere sahiptirler ve gereğini yapmaktadırlar. Bu şekilde bakılan kedi ve köpeklerin tüyleri hiçbir risk taşımazlar, sadece basit bir ayrıntı olarak genel temizlik sırasında halledilir. En büyük risk gurubu ise parazit mücadelesi yapılmadan serbest dolaşıma bırakılmış, bahçede, çiftlikte veya köyde beslenen köpeklerle teması olan ve koyun, keçi, inek vb hayvancılıkla uğraşan kişilerdir. )

Veteriner Hekim
Hüseyin ÇATALYÜREK
1978 SİVAS
 

Çevrimdışı Bülent PEKPAK

  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 1166
  • Thanked: 2 times
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #9 : 20 Aralık 2008, 11:12:31 »
sizlere çok teşekkürler.verdiginiz bilgiler çok önemli.
Bülent PEKPAK
1978 KÜTAHYA


 

Çevrimdışı Serkan ERTENLİCE

  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 813
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #10 : 20 Aralık 2008, 11:20:47 »
verilen bu faydalı bilgiler için teşekkür ederim.bu hastalığa yakalananlarda bağışıklık sistemi oluşmakta olduğunu okudum bu hastalığın aşısı varmıdır.
Serkan ERTENLİCE
1977 GAZİANTEP
KARDEŞ MECBURİ ARKADAŞTIR,ARKADAŞ SEÇİLMİŞ KARDEŞTİR
 

Çevrimdışı İrfan UÇAR

  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 499
  • KAÇAN AV OLSUN
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #11 : 31 Ocak 2009, 22:38:32 »
bilgi için teşekkürler.
İrfan UÇAR
1965 ÇANAKKALE /ÇAN


 
 

Çevrimdışı Hasan ŞENTÜRK

  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 25
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #12 : 19 Ağustos 2009, 14:05:32 »
Verdiğiniz bu bilgiler için teşekkürler
Hasan ŞENTÜRK
1972-Ankara
 

Çevrimdışı Barış KAVUNCU

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 401
  • Thanked: 22 times
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #13 : 18 Ocak 2010, 21:03:38 »
 Elleriniz dert görmesin. Rasgele
Barış KAVUNCU 1977-İzmir - İkamet Bodrum 538 5909925
 

Çevrimdışı M.Cemal ÖZEL

  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 154
Ynt: Avcılar için risk taşıyan Zoonoz Hastalıklar
« Yanıtla #14 : 02 Mayıs 2010, 18:11:15 »
teşekkürler  bilgiler cogumuzun bilmedigi  seyler
M.Cemal ÖZEL
1974-İzmir_kemalpaşa
[email protected]