Gönderen Konu: KAŞGARLI MAHMUD 1000 YAŞINDA  (Okunma sayısı 8163 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Gökhan TÜRK

  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 721
  • Thanked: 4 times
  • "TÜRKÇE GİDERSE TÜRKİYE GİDER ! "
    • www.drahthaar.azbuz.com
KAŞGARLI MAHMUD 1000 YAŞINDA
« : 23 Mayıs 2010, 19:02:45 »
dilimiz adına ortaya konmuş  en nadide eserlerden biri olan divanü lügati't-türk'ün sahibi büyük türk alimi kaşgarlı mahmud bu yıl 1000 yaşında
saygıyla ve hürmetle anıyoruz

Gökhan TÜRK
0 Rh+ 1981  AYDIN              www.drahthaar.azbuz.com

"Son suyu kirlettiğinizde, son agacı kestiğinizde ve son balıgı tuttugunuzda paranın yenmeyecegini anlayacaksınız. Jeronimo "
 

Çevrimdışı Bahri SUSAR

  • AvlakForum Üye
  • *
  • İleti: 30
Ynt: KAŞGARLI MAHMUD 1000 YAŞINDA
« Yanıtla #1 : 12 Temmuz 2010, 03:26:13 »
eeeee güzel kardeşim,kaşgarlı mahmut dedin mi işte orada duracaksın.............................
Türk'lüğe binlerce yıl öncesi büyük hizmetlerde bulunan bu şahsiyet ile fikirlerini bu günlere kadar taşıyanlara cennet mekan olsun
ruhları şad olsun.....
işte kaşgarlı'nın öğrencilerinden biri.....................................






TÜRK'ün TÜRK'ten başka dostu yoktur..........................
MEDENİYETİN ÖNCÜSÜDE TÜRK'LERDİR........................
  SAĞLICAKLA
Bahri SUSAR 1964-Aydın
KOPAN  İPE  SIMSKI  BİR  DÜĞÜM  ATARSANIZ,İPİN  EN  SAĞLAM  YERİ  ARTIK  BU  DÜĞÜMDÜR.
AMA  İPE  HER  DOKUNUŞUNUZDA,  CANINIZI  ACITAN  TEK  NOKTA  YİNE  O  DÜĞÜMDÜR.
 

Çevrimdışı Tuncay KANDEMiR

  • Tuncay Kandemir
  • Hocamız
  • *******
  • İleti: 4269
  • Thanked: 846 times
    • Avcı Sayfası avlak
Ynt: KAŞGARLI MAHMUD 1000 YAŞINDA
« Yanıtla #2 : 04 Ağustos 2010, 00:18:33 »
Türk'lüğe binlerce yıl öncesi büyük hizmetlerde bulunan bu şahsiyet ile fikirlerini bu günlere kadar taşıyanlara cennet mekan olsun
ruhları şad olsun....
Bin yaşa, binlerce yaşa Kaşgarlı Mahmut ...
Tuncay KANDEMİR 1971
Samsun Ankara
 

Çevrimdışı Ahmet UZELLİ

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 1081
  • Thanked: 1 times
  • RASTGELE
Ynt: KAŞGARLI MAHMUD 1000 YAŞINDA
« Yanıtla #3 : 28 Kasım 2010, 21:38:24 »


 
 
 

Kaşgarlı Mahmut İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk milliyetçiliğinin ilk temsilcisidir. Türk dilinin, Türk milliyetçiliğinin en büyük sözcüsü Kâşgar'da doğdu.


Saciye ve Hamidiye Medreseleri'nde tahsil gördükten sonra kendisini Türk dili incelemelerine adamıştır. Bu amaçla Orta Asya'yı boydan boya kat ederek Anadolu'ya oradan da Bağdat'a gitmiştir. 1072-1073 yılları arasında hazırladığı meşhur kitabını (Divan-ı lügat-it Türk) Abbasi halifesine armağan etmiştir. Kitabın asıl nüshası bugün Ayasofya Müzesi'nde muhafaza ediliyor. Kitabın Uygurca çevirisi ancak 1978'de yapılabilmiştir.

Kaşgarlı Mahmud'un "Türk Dillerinin Gramatik İncelemesi" başlıklı başka bir kitabının daha olduğu söylenir. Divanı Lügatit Türk'ün 3. cildinde bu kitabına atıfta bulunurmuş. Ne yazık ki, bu kitabın ne aslı ne de kopyaları bugüne dek bulunamamış. Türklerin yaşadığı şehirleri, köyleri, obaları bir bir dolaşarak hazırladığı sözlük, İslâmiyet'ten önceki sözlü edebiyatımızı aydınlatan dev bireserdir. Yazılış amacı, Araplara Türkçe'yi öğretmekten çok, Türkçe'nin Arapça ile koşu atları gibi yarış edebileceğini, Türk dilinin zenginliğini, her duygu ve düşünceyi anlatmaya elverişli olduğunu ispat etmektir.
Kâşgarlı Mahmut, iyi silâh kullanan bir asker olmakla beraber, dilimizi, ulusal kültürümüzü, yurt sevgisini her şeyin üstünde gören ilk büyük dil bilginimizdir. Kitabının önsözünde şu ilgi çekici tümceleri okumaktayız :
"Türk'ün, Türkmen'in, Oğuz'un, Çigil'in, Yagma'ın, Kırgız'ın lisanlarını ve kafiyelerini tamimiyle zihnimde nakşettim. Bu hususta o kadar ileri gittim ki, her taifenin lehçesi bence en mükemmel surette elde edilmiş oldu... Türk dili ile Arab dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin diye..."


"Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelen Kâşgarlı'nın bu eseri, yalnız bir sözlük değil; İslâmiyet öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik bir eserdir. Bilindiği üzere, XI. yüzyıl hemen bütün İslâm ülkelerinde Türklerin egemen olduğu bir dönemdir. Karahanlılar devletinin, özellikle Büyük Selçuk İmparatorluğu'nun askerlikçe ve uygarlıkça en parlak zamanı bu dönem içerisindedir. O tarihlerde Türklerin egemenliğindeki uluslar Türk dilini öğrenmek ihtiyacını duyuyorlardı. Divan-ı Lügat-it-Türk işte bu maksatla, yani yabancılara Türkçe'yi öğretmek amacıyla 1073 -1077 tarihleri arasında Bağdat'ta yazılmış bir sözlüktür. Eser, Türk dilini Araplara tanıtmak maksadıyla yazıldığından, Arapça olarak kaleme alınmıştır. İçinde pek çok Türkçe deyim, şiir, atasözü yer almaktadır. Türk sözcüğünün kuvvet, güç, kudret anlamı taşıdığını bize ilk bildiren Kaşgârlı Mahmut'tur .


Divan-ı Lügat-it-Türk'teki sözcüklerin anlamları Arapça olarak yazılmıştır. Türkçe 7500 sözcüğün Arapça karşılığı verilirken, sav denilen âtasözleri, sagu denilen ağıtlar, koşuk denilen şiirler ve destan parçaları alınmıştır. Sözcüklerle ilgili bol bol seci, mesel, hikmet, şiir, efsane; tarih, coğrafya; halk edebiyatı folklor bilgi ve örnekleri verilmiş; dilbilgisi kuralları ortaya konulmuş; Türkoloji'nin sağlam temelleri atılmıştır. Türkologların görüşü : "Göktürk Yazıtları ile Divan-ı Lügat-it-Türk'ün bulunuşu Türklük için tasavvur edilemeyecek kadar büyük kazanç olmuştur."
Divân-ı Lügati't Türk, Türkçe'nin neden öğrenilmesi gerektiğini şöyle anlatır:
"Ant içerek söylüyorum, ben Buhara'nın, sözüne güvenilir imamlarının birinden ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleri ile bildiriyorlar ki, Yalvacımız (Peygamber), kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır buyurmuştu. Bu söz (hadis) doğru ise sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur. Bu doğru değil ise akıl bunu emreder. Tanrı, Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür. Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkartmıştır. Dünya uluslarının yularların onlar eline vermiş, herkese üstün kılmıştır. Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her dileklerine ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur. Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır."


Görüldüğü gibi Kaşgarlı Mahmud, vatansever, Türklere hayran, yaptığı işe yürekten inanan bir bilim adamıdır. Divân daha sonraları pekçok bilim adamı tarafından kullanılmıştı. Antepli Aynî diye bilinen Bedreddin Mahmud, İkdü'l-Cumân fî Tarihi Ehli'z-Zamân'da ve Katip Çelebi Keşfü'z-Zûnun'da Divân'dan söz ederler. Ancak sonradan yıllarca unutulmuş, neden sonra İstanbul'da Ali Emiri'nin (1857-1923) eline geçen Sâvî'nin nushası Sadrazam Tal'at Paşa'nın (1874-1921) aracılığı ile Kilisli Rıfat Bilge'nin (1873-1953) gözetiminde basılmış hemen bütün dünya Türkologlarının ilgisini çekmiştir.
Divân Batıda ilgi uyandırmış, 1928 yılında C. Brochkelmann Kaşgarlı üzerinde araştırmalar yapmıştır. Dankoff 'un Divânü Lugât-it Türk çevirisi ile James Kelly'nin makaleleri de son çalışmalar olarak sözkonusu edilmesi gerekir.


Divani Lugat-it Türk'ün bilinen tek nüshası İstanbul'dadır.


Divandan (Türkiye Türkçe'siyle)


Atasözleri:
Beş parmak düz olmaz.
Arpasız at koşamaz/ Arkasız kahraman çeriyi bozamaz
Alplarla vuruşma/Beylerle duruşma.


Şiir:
Türlü çiçekler açıldı
Sanki ipekten döşeğim serildi
Cennet yeri belirdi
Soğuk tekrar gelecek değildir.


Kuş, kurt hepsi canlandı
Dişi, erkek hep toplandı
Bölük olup dağıldılar
Artık ine girecek değiller.


Onbirinci Yüzyılda Kaşgarlı Mahmud'un Çizdiği Dünya Haritası Türklerin bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla çizilmiştir. Daire şeklinde olan haritanın çevresinde Doğu, Batı, Kuzey, Güney yönleri belirtilmiş, bazı deniz ve ırmaklar gösterilmiştir. Batıda işaret edilen yerler İtil boylarına, yani Kıpçakların ve Frenklerin oturdukları bölgelere kadar uzanır. Güney-Batıda Habeşistan'a , Güneyde Hint, Sint, Doğuda Çin ve Japonya'ya işaret edilmiştir. Ortada Yarkent, Kaşgar, Barsgan, Balasagun, Yifruç, İkiöküz, Asbuâli, Kumri, Talas v.s. gibi daha birçok Türk kentleri yer almıştır. Yukarda görüldüğü gibi, ilk Japon haritası bir Türk tarafından 14.yüzyılda çizilmiş, bir Dünya haritasında yer alması ise,15.yüzyılda olmuştur. Bütün bu bilgilerin ışığı altında, bir plan biçiminde de olsa, yanlışlarla dolu da olsa ilk Japon haritasının 11.yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından çizildiği bir gerçektir.



 
 
 
 
Ahmet UZELLİ 
1968 BURDUR Bulunduğu il İZMİR 
http://www.deutsch-kurzhaar.de/

upload pics
 

Çevrimdışı Mustafa DEMİRTAŞ

  • Müdavim Üyemiz
  • ***
  • İleti: 4867
  • Thanked: 153 times
Ynt: KAŞGARLI MAHMUD 1000 YAŞINDA
« Yanıtla #4 : 28 Kasım 2010, 23:39:06 »
bin yıllık eser için kackarlıya Allahtan binlerce rahmet diliyorum...Emiri efendidende Allah razı olsun...mekanları cennet olsun.....

Divanü Lügati't-Türk

    * Kaşgarlı Mahmut
    * Divanü Lügati't-Türk nasıl bulundu?
    * Divanü Lügati't-Türk
    * Oğuz Türkçesi'nin Tarihi

Divanü Lügati't-Türk nasıl bulundu?

"Meşrutiyet'in ilk yıllarında (1910-1911) Sahaflar'da kitapçı Burhan Efendi'ye bir kitap gelmiştir. Kitabı getiren, eski maliye nazırlarından Vanizade Nazif Paşa'nın akrabası bir kadındır. Kitapçı, yapıtı satmak üzere dönemin Eğitim Bakanlığı'na başvurur. Bakanlık istenen otuz sarı lirayı çok görerek almaz. Bunun üzerine kitapçı onu Ali Emiri Efendi'ye gösterir. Ali Emiri Efendi kitabın değerini hemen anlar, otuz sarı lirayı bastırır. Burhan Efendi'ye de aracılığından ötürü üç lira verir.

Bu, bir ikinci örneği bulunmayan Divanü Lügati't-Türk'tür. Emiri Efendi onu ele geçirdiği için sadrazamlıkla sevindirilmiş gibi olmuştur. Artık herkese kitabın öneminden söz ediyor, ama onu kimseye göstermeye yanaşmıyordur. Kitabı bir kez görmek isteyenlere de, ona bir şey olur korkusuyla olumsuz bir karşılık verir. Sonunda, Sadrazam Talat Paşa'nın işe karışmasıyla buna evetlik gösterirse de basım işlerine Kilisli'nin bakmasını önkoşul olarak ileri sürer.

Şu bir düşüncedir ki, bu kitap Ali Emiri Efendi'den başka birisinin eline geçseydi, bugün belki kitaplıklarımız Divanü Lügati't-Türk'ten yoksun kalacaktı.

Ali Emiri Efendi su katılmamış bir kitap kurdudur. Bütün yaşamı boyunca kitap toplamıştır. Parasıyla elde edemediği kitapları bin bir rica ile bin bir yalvarmayla ödünç olarak alır, onları el yazısıyla kopya ettirdikten sonra geri verir. Yaşamının sonlarına doğru Millet Kütüphanesi'ne armağan ettiği on dört bin kitabın içinde 721 tanesi bu el yazması kitaplardır.

Ali Emiri Efendi o tek yazma Divanü Lügati't-Türk'ü Macar Bilim Akademisi'ne satmaya yanaşmaz.Oysa akademi bu iş için hazrete tam on bin sarı altın önermiştir. Türklük dünyasına yeni ufuklar açacak kitabın öyküsü böyle bir rastlantıya dayanır.

Kaşgarlı'nın Mahmut'un kendi eli ile yazdığı özgün yazma değildir. 1266 yılı 1 Temmuzu'nda Muhammed İbni Ebu Bekir İbni Ebu'l-Feth es-Savi'nin örneklediği yazmadır. Yazma, günümüzde İstanbul Millet Kütüphanesi'nde korunuyor. İlk kez Kilisli Rifat 1915-1917 yıllarında üç cilt halinde yayımlıyor.Günümüze dek birçok kez basılıyor. 1940 yılında Besim Atalay yeni bir çeviriyle yayımlamaya başlıyor. Sovyetler Birliği'nde 1960, 1961, 1963 yıllarında Muttalibov Özbekçe yayımlıyor. 1981'de Sincan'da Uygurca çevirisi basılıyor. 1982 yılında Harvard Üniversitesi yayınları içinde Robert Dankoff ile James Kelly yeni bir yöntemle İngilizce çevirisini yayımlamaya başlıyorlar.

Divanü Lügati't-Türk, Türklük biliminin en önemli yapıtaşlarındandır. O, 'Türk'ün Divanı'dır; 'Türklüğün Divanı'dır. Bir ülkünün, bir bilincin ürünüdür. Türk'ün kültür savaşının öncüsüdür. Böyle bir yapıtın doğması için, sanki Göktanrı on birinci yüzyılda bir bilgeyi görevlendirmiştir. Bilge, yapıtı aynı yüzyılın son yarısında bitirecektir. Bu bilge Kaşgarlı Mahmut'tur. Yaşamı üzerine bilgiler kendi yapıtında serpiştirilmiştir.

Alman doğubilimcisi Martin Hartmann, Divan'ın birinci cildi basıldığı yıllarda Milli Tetebbular Mecmuası'nda bir makale yazar ve Kaşgarlı Mahmut'un yaşamına değinir. Divan'da, Kaşgarlı Halefoğlu Hüseyin adında bir bilgin, Mahmut'un hocası olarak gösterilir. Tac ül İslam Semani'nin Kitab ül-Ensabı'nda bilgiler verildiğini belirtir. Semani, Kaşgar'da yetişen bilginlerden söz ederken Hüseyin'i de anar. Onun erdemli zahit bir şeyh olduğunu bildirir. Ne var ki, anlattığı rivayetlerden dinlemeye değer olmadığını da vurgulamaktan geri kalmaz.

İşte gerek Semani'nin kitabından, gerekse başka tarihsel kaynaklardan, o sıralarda Karahanlı Devleti topraklarında, doğu illerinde bile İslam bilimlerinin yüksek bir gelişme gösterdiği anlaşılır. Martin Hartmann bunu açık yüreklilikle söyler. Hartmann bununla da kalmaz, o sıralarda Müslümanlar arasında  yalnız din bilimlerine değer verildiğini de ekler.Bunun dışında sözlük, tarih, soy bilgisi, coğrafya gibi bilgilere önem verilmez. Ve bunun büyük olasılıkla bir çöküş belirtisi olduğunu ekler. Hartmann, yalan yanlış hadis anlatanların adlarının yaşamöyküsel kaynaklarda anılmasını, Kaşgarlı Mahmut gibi bir bilgine yer verilmemesini buna bağlar. Böylece Kaşgarlı üzerine bilgiler, Divan'da verilen bilgilerle sınırlı kalır.

Kaşgarlı Mahmut'un babası Hüseyin, dedesinin adı ise Muhammet Barshanlı. Babası Barshan'dan Kaşgar'a göçmüş. Mahmut burada doğmuş. Nitekim Divan'da Barshan'ı anlatırken, 'bu şehir Mahmut'un babasının şehridir. Yani, Mahmut'un babası oradandır' diye açıklıyor. Ünlü Türk hanı Gazneli Mahmut'un babası Sevük Tekin de, kökende Issık Gölü dolayındaki bu Barshan kentinden. Mahmut da soylu bir aileden. Divan'da bunun içindir ki, 'bizim atalarımız olan beyler emir sözcüğüne hamir derler, çünkü Oğuzlar emir diyemezler' diye yazar. Öyleyse Mahmut kendi soyunun Oğuzlarca bu ağızda e sesi yerine h sesi kullanılması nedeniyle Hamirler diye tanındığını, bunun 'emirler' anlamına geldiğini söylüyor. Soyunun Oğuzlar'ın oturduğu illeri yönettiğine mi değinmek istiyor? Yoksa onların buyruğundaki ordular Oğuzlar'dan mı oluşuyor? Bunu Divan'dan çıkarmak olanaksız. Ancak Mahmut Divan'ın bir yerinde, atalarının Emir Berherkin olduğunu söyler. Ataları Türk ülkelerini Samanoğulları'ndan almıştır.

Tüm bu verilere göre Kaşgarlı, Karahanlı Ailesi'nden değilse bile o aileye yakın yüksek Türk soylularından. Nitekim kendisi de yapıtının başında soyca Türk ileri gelenlerinden olduğuna değinir. Kendisinin iyi silah kullananlardan olduğunu ekler. Karahanlı soyuna giren kimi tanınmış adamlardan söylentiler iletir. Ve de yapıtında savaş şiirleri, askeri terimler, Karahanlı devlet örgütü ve saray gelenekleri üzerine bilgi verir. Tüm bunlar söz konusu yargımıza kanıttır.

Kaşgarlı Mahmut'un doğum ve ölüm yılları kesin bilinmiyor. Yapıtını Bağdat'ta yazmaya başladığına göre Kaşgar'dan Irak'a göçmüş olmalı. Ne ki, niçin geldiğini söylemiyor. Yalnız Türk bozkırlarında gezi yaptığını, birçok Türk lehçesini, görenek ve geleneklerini yerinde öğrendiğini söylüyor. Tarım, İli, Çu ve Siriderya ırmakları yöresindeki Türk kentlerini doğrudan gördüğünü belirtiyor. Türlü şehir ve boy halkının ağız ayrımlarını,sözcük konusundaki kimi ayrılıklarını bildiğini anlatıyor. Bağdat'a gelip yapıtını yazmaya başladığında tüm bunları öğrenmiş, saptamış, yaşı da ilerlemiştir. Arapça'yı eksiksiz yazabilir. İslam bilimlerini büyük olasılıkla Türk illerinde Karahanlı döneminin İslam Türk bilginlerinden okumuş olmalıdır. Hartmann'ın da belirttiği gibi bu durum Kaşgar ve Bargsan bölgelerinin o zaman uygarlıkça ilerlemiş olduğunu gösterir.

Karahanlılar, 960 yılında Budacılığı bırakıp İslamlığı seçiyor. Arapça'nın İran ve Orta Asya dilleri üzerine yoğun egemenliği başlıyor. Sogotça gibi yok olma tehlikesi ile yüz yüze. On birinci yüzyılda Karahanlı'dan iki kişi Balasagunlu Yusuf ile Kaşgarlı Mahmut, Türkçe'nin gönüllü savunmasını ele alıyorlar.

Kaşgarlı, 1072-1074 yıllarında yapıtını Bağdat'ta yazıp bitiriyor. Abbasi Halifesi El-Muktedi'ye sunarak şöyle diyor: 'Tanrı yeryüzündeki erki Türkler'e vermiştir. Bunların dilini öğrenmekte yarar vardır. Bu kitabı Araplar'a Türkçe öğretmek için yazdım, buyrun.'

Uzun bir birikimden sonra yapıtını, büyük olasılıkla 25 Ocak 1072'de Bağdat'ta yazmaya başlar. 10 Şubat 1074'te* bitirip Bağdat'ta Abbasi halifesine sunar.

Kaşgarlı Mahmut, yapıtını iki aa amaç için kaleme alır: Araplar'a Türkçe öğretmek ve Türkçe'nin Arapça gibi büyük bir dil olduğunu kanıtlamak. Tüm amacı ve düşüncesiyle Mahmut, büyük bir Türk ulusçusudur. Nitekim o yapıtında yazış yöntemini şöyle anlatır:

'Türkler'in hemen tüm illerini, obalarını,bozkırlarını inceden inceye gezip dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının dillerini tümüyle belleğime yerleştirdim. Bu konuda her boyun dilini eksiksiz öğrenecek ölçüde başarılı oldum.'

Türk dilleri sözlüğü, karşılaştırmalı dilcilik yöntemine uyan bir çalışma. Türk dil ve kültür tarihinden üstün bir yapıt. Divan, genel çizgileriyle o dönem Türk dili ve uygarlıklarını betimleyen eşsiz bir yapıttır. Yazar yapıtında çok değişik bilgileri bize akıcı bir anlatımla vermeyi başarır. O çağda Türk boylarından derlenmiş sözler yanında Türk gelenek, görenek, inanç ve coğrafyası konusunda bilgileri de içerir. Derlenmiş Türkçe sözler Arapça'nın sözcük düzenine göre, ünsüz sayısınca vezin kalıplarına ayrılarak sıralanır. Sözcük açıklamalarında ağızlarda karşılaştığı anlam sapmalarını ve ses değişmelerini karşılaştırır. Sözgelimi,

'Yagma,Tohsı, Kıpçak, Yabagu, Tatar, Kay, Çumulve Oğuzlar her zamanz'yi söz içinde y'ye dönüştürür. Hiçbir zaman z ile söylemezler. Buyüzden onların dışındakiler kayı ağacına kazın der. Bu boylardan kişiler kayın der.'

diye açıklar. Evet sözcüğünü ise şöyle açıklar:

'Bu sözcük üç türlü söylenir. Yagma, Tohsı, Kıpçakar evat, Uygurlar emet ya da evat der. Başka Türkler yemet der.'

Kaşgarlı, sözlükte dilbilgisi kuraları üzerinde de durur. Sözgelimi,

'Oğuzlar zaman ve yer adlarındaki -gu ekinin yerine -ası ekini kullanır, bargu diyecek yerde -'varacak yer anlamında' anlamında- barası derler.'

diye bilgi verir.

Yalnız halk ağzından seçilmiş sözcüklerle kalınmaz, o dönemin klasik yazı dilinden de alıntı yapılır. Nedir, alıntıların kimden alındığı belirtilmez. Yalnız Çuçu adlı bir Türk ozandan söz edilir.

Seçilen sözcüklerde konu ve anlam bakımından ayrım yapılmaz. Sesbilgisi,yapıbilgisi ve ağız ayrılıkları birbirine bağlı olarak ele alınır. Yansıma sözcükler, saray dilinden kimi öğeler, dilbilgisi kuralları bu ayrıma girmez. Yer ve ülke adlarından yalnız belli başlıları alınır. Bu adlardan kimileri Divan'a eklenen haritada gösterilmez.

Yapıt, söz varlığı bakımından olağanüstü zengindir. Sözlükte dokuz bini aşkın sözcük ve sözbirliği verilir. Halk yazınından örnekler sunulur. Boy, halk ve yer adları sıralanır. Bulgar lehçesine oldukça az yer verilir. Orhun ve Hazar Türkçelerine hiç değinilmez. Türkçe olmayan sözcükler üzerinde durulmaz.Ancak kimi yabancı sözcükler Türkçe sanılarak açıklanır.

Söz başı olarak seçilen Türkçe sözler Arap yazısı ile verilir. Bu sözlerin Türkçe'ye özgü ses özelliklerini belirtmek için Arap yazısının duraksama, dış ünlüleme, çift ünlüleme ve yineleme (sükun, hareke, med ve teşdid) imlerinden yararlanılır. Arap yazısından bulunmayan Türkçe'ye özgü kimi sesler için özel çevriyazı imleri konur. Sözgelimi, Türkçe'nin uzun a ünlüsü için iki elif yazacı yan yana yazılır. W sesini göstermek için üç noktalı f kullanılır. Böylece Kaşgarlı, Arap yazım geleneği ile yetinmez. Türkçe sözlere özgün yeni bir yazım yaratır.

Uzun ünlü: Kaşgarlı, Türkçe'nin kimi ses özelliklerini başarıyla saptar. Türkçe'nin uzun ünlülü yapısını ilk kez o ortaya koyar. Sözgelimi kimi sözleri şöyle gösterir:

aaw  'av'                aaq   'ak'

aasmaq  'asmak'       aal  'hile'

aaç   'aç'                aaş  'yemek'

aat  'ad, san'           aay 'ay'

aaz  'az'                 baal  'bal'

baalıg 'yaralı'           baar 'var'

baaş  'yara'             çaal 'laca, kır'

qaan 'kan'               qaar 'kar'

saag 'sağlam, sağ'    saan 'sayı'

taan 'inkar etmek'     taaş 'taş'

taaz 'kel'                 yaap 'hile'

çııq 'nemlenmek'       qıın 'kın'

qıız 'kız'                  tıın 'nefes'

beeg 'bey'               nee 'ne'

iil 'memleket'            iin 'çukur, iniş'

bood 'boy, vücut'     bool- 'olmak'

soogun 'soğan'         yoog 'yas'

kööz 'göz'               ööç 'öc'

söök 'sövmek' buut 'but, bacak'

küü 'ün, şöhret'        küüç 'güç, zor'

Türkçe sözbaşları Arapça olarak açıklanır. Açıklama örnekleri genellikle atasözlerinden ya da halk yazınından seçilir. Bu yüzden yapıtta Türk halk yazınından dört önemli uzun ağıt ile birlikte birtakım destan, hikmet, özdeyiş, pendname ve bahriyeler bulunur. Sözgelimi, Türk abecesine göre yeniden düzenlenmiş bir kesit şöyledir:

Alıq/er alıqtı: Adam alçaldı. Baş alıqtı: Yara azdı, bozuldu. Cünup aybaşı, loğusa olan kimselerin bakmasından bozulan her şeye de böyle denir. Alıqar, alıqmaq. Şu kesitte de geçer:

Başı anıñ alıqtı                   Yarası onun azdı

qanı  yozup turuqtı             Kanı çok akıp durdu

balıg bolup tagıqtı              Yaralanıp dağa çıktı

emdi anı kim yeter              Şimdi ona kim yetişir

alış: Su ağzı ve buyun havuza döküldüğü yer.

Alış: Borçluyu borcu yüzünden sorguya çekme.

Alış bériş: Bir hakkı alma, bir hakkı verme.         

Alışdı/ ol maña alım alışdı: O, bana alacağını almakta yardım etti. Başkası da böyledir. Alışur, alışmaq.

Almıla: Elma.

Alp: Yiğit. Alp yagıda alçak çogıda 'yiğit düşman karşısında, yumuşak huylu adam savaşta belli olur.' Şu kesitte kullanılmıştır:

Alp er toña öldü mü            Alper Tunga öldü mü

Êsiz ajun qaldı mu              Kötü dünya kaldı mı

Ö?lek öçin aldı mu              Felek öcün aldı mı

Amdı yürek yırtılur              Şimdi yürek yırtılır

(Afrasiyap Han öldü mü? Kahpe dünya kurtuldu mu?Zaman ondan öcünü aldı mı? Şimdi onun ülkesi üzerine -zamaneye kızarak- yürek parçalanır.)

alpagut: Tek başına düşmana saldıran, hiçbir yandan yakalanmayan yiğit. Şu kesitte de geçer:

bu?raç yeme qudurdı          Budhraç yine kudurdu

alpagutın a?ırdı                           Yiğitlerini ayırdı

süsin yana qadırdı                       Askerini yine döndürdü

kelgelimet irkişür                         Gelmek için toplaşıyorlar

(Yabaku oymağının beyi Budhraç yine askerleriyle döndü, yiğitlerini seçti, gelmek için toplandı.)

alqaldı/begke alqış alpaldı: Bey öğüldü, alkışlandı./ alqalur, alqalmaq.

Alqaşdı/ ol menig birle alqış alqaşdı: O, benimle alkış alkışladı. Öğmekle alkışta yarış yapmak da böyledir. Alqaşur, alqaşmaq. Şu kesitte de geçer:

Alplar arıg alqışur      Yiğitler temiz öldürüşür

Küç bir qılıp arqaşur  Güç birleştirip arka verir

Bir bir üze alqaşur     Birbirini övüşür

E?germedhip oq atar          Düşünmeksizin ok atar.

Alqındı/ alqındı neñ: bir şey tümden bitti, tükendi./ er alqındı: Adam öldü./ alqınur, alqınmaq.

Alqış: Dua etme, övme, birinin iyiliklerini sayma. Ol bagke alqış bérdi: o beyi övdü. Yalavaçqa alqış bérgil Yalvaç Muhammet'e salavat getir.

Alqıştı/boy êkki bile alqıştı: İki boy birbiriniyok etti. Herhangi bir şeyi yok etmek için,yarışmak da böyledir. Alqışur,alqışmaq.

Alptı/ol tavarın alqtı: O malının bitirdi./ Başkası da böyledir. Alqar, alpmap

Alsadı/ol at alsadı: O, at almak istedi./ Başkası da böyledir. Aslar, alsamaq.

Alsıqtı/ol tawarın alsıqtı: Onun malı alındı, soyundu./ alsıqar, alsıqmaq.

Altın: Aşağı, alt.

Altun tarım: Büyük kadınlara verilen bir san.

Alturdum/men andan yarmaq alturdum: Ben ondanpara aldırdım. Altururmen alturmaq.

Aluç: Soğutulmuş nesne.

Aluçın: Yenilen, boğumlu ot.

Aluş: Kaşgar'da bir köy adı.

Altun: Altın.

Divan'da bir de dünya haritası bulunur. Bu, ilk Türk dünya haritasıdır. Haritada, 11. yüzyılda Türkler'in oturdukları alanlar ve ilişkide bulundukları uluslar pek az yanılgı ile sağlıklı bir biçimde gösterilir. Türkler'le ilişkisi olmayan uluslara yer verilmez. Denizler yeşil, bozkırlar sarı, ırmaklar mavi, dağlar kızıl ile gösterilir. Haritanın merkezi Türk hanlarının oturduğu Balasagun kentidir. Dünyanın merkezi olarak da orası gösterilir. Öbür Türk ülkeleri ona göre yerleştirilir.

Divan'da Türk boylarının yirmi ana kökten geldiği belirtilir. Ama asıl boylar göz önüne alınır. Ayrıca her boy birkaç uruğa ayrılır. Uruğlar çok olduğu için adları verilmez. Yalnız herkesin bilmesi gerektiği vurgulanan yirmi iki Oğuz boyu damgalarıyla birlikte açılanır. Yerleşme durumlarına göre Türk boyları sıralanır. Yer, ulus, kişi adları ile boy, soy, uruğ, aşiret adları gösterilir. Türk yaşam biçimi ve yerleşmesi üstüne bilgi verilir.

Kaşgarlı o dönem Türk lehçeleri arasındaki ayrılıkları şöyle özetler: 'Asıl sözde değişiklik az olur. Değişmeler yalnız birtakım seslerin yerine başka sesler gelmesi ya da kimi seslerin atılması nedeniyle doğar.' Buradan çıkarak yer yer kimi lehçe ayrılıklarına değinir, birtakım yargılara varır. Ona göre en doğru Türkçe, Tuhsı ve Yağma boylarınındır. Uygur bölgesine dek uzanan alanda Ila, Ertiş, Yamar, İtil ırmakları çevresindeki Türkler'in dili doğru dildir.

Kaşgarlı, Hakaniye diye adlandırdığı Karahanlı Türkçesi'ni 'çağın en ince ve açık Türkçesi' olarak tanımlar. Bu dil ona göre Hakaniye şehzadeleri ile çevresinin dilidir. Gerçekten Hakaniye Türkçesi, Karahanlı Devleti'nin yazın ve resmi devlet dilidir. Nitekim, Yusuf Has Hacip ünlü yapıtı Kutadgu Bilig'i 'Han tilince' yazdığını bildirir. Kaşgarlı ayrıca Çiğil, Yağma, Argu ve Uygur ağızlarını, Hakaniye'yi esas alır. Öbür lehçelerdeki ayrılıkları ona göre açıklar. Çiğiller'in, Karluklar'ın bir boyu olduğunu belirtir. Issık Gölü'nün kuzeybatı kıyılarında yaşadıklarını söyler. Kent ve köyleri olduğunu, üç boya ayrıldıklarını belirtir.

Kaşgarlı, Oğuzca'ya başka bir ayrıcalık tanıyor. Oğuzlar, Oğuzeli ve Oğuzca üzerinde oldukça fazla duruyor. Bu Oğuzlar'ın 10-11. yüzyıllarda Orta Asya dünyasındaki önemlerinden kaynaklanıyor. Oğuz Türkmen boyları daha 10.yüzyılda Siriderya kıyısındaki bozkırlardan başlayıp Siriderya, Maveraünnehir, Harezm ve Horasan bölgelerinde önemli bir yer tutmuşlardır. 11.yüzyılda Selçuklular batıya göç etmişlerdir. Yeni toprak kazanımları ile Oğuz egemenliği Azerbaycan, Irak bölgelerine ve dönemin büyük kültür merkezlerinden biri olan Bağdat'a dek uzanmıştır.

O çağda Oğuzca, Karahanlıca'dan bütün yönleriyle ayrılmış değil. Bu yüzden Kaşgarlı, yapıtında ortak özellikler üzerinde ayrıca durmuyor. Karahanlı Türkçesi için verdiği yüzlerce örnek aynı zamanda Oğuzca için de geçerli. Kaşgarlı, 'Oğuzca'dır' uyarısı ile salt Karahanlı yazı dili ve öbür ağız ve lehçelerde bulunmayan ve Oğuzca'ya özgü sözcüler veriyor.

Oğuz Türkçesi'ni Kaşgarlı, 'Dillerin en yeğnisi Oğuzlar'ın, en doğrusu ise Tohsı ve Yağmalar'ın dilidir' der. Yağmalar'ın dilini 'en kolay Türkçe' olarak tanımlar. Hakaniye'den sonra ikinci Türk yazın dili söyler. 'Oğuz Türkçesi'ne Kıpçak, Yimek, Peçenek, Bulgar lehçeleri girer. Oğuzlar Farslar'la çok karıştıkları için, birçok Türkçe sözü unutup Farsçları'nı almışlardır' diye açıklar. Bu konuda bir de atasözü verir:

Başsız börk bolmas, tatsız Türk bolmas.

Başsız Türk olmaz, Farssız Türk olmaz.

Kaşgarlı, Oğuzca ve öbür Türk lehçelerinin dil özelliklerini ise şöyle verir: Oğuzca ve Kıpçakça'da Hakaniyece'ye göre y- ulaması vardır. Sözgelimi.

yılıg suv ılıg suv   ılık su

yelkin/elkin   konuk

Oğuzca ve Kıpçakça'da ön ve iç y-, -y- sesinin c-, -c- sesine dönüştüğü olur.

cincü-yincü   inci

cugdu- yugdu   deve kılı

Oğuzca, Kıpçakça ve Suvarca'da m- önsesi b- biçimindedir:

Karahanlıca              Oğuzca

men                       ben   ben

mün                       bün   çorba

manyak                  baynak   pislik

Ne ki, b-> m- değişimine uğramış mınar sözcüğünü de Oğuzca gösteriyor. Oğuzca'da önde ve içte t-, -t- sesleri d-, -d- sesine dönüşür. Böylece 11. yüzyılda Oğuzca'da bu değişim başlamıştır.

Bögde-bökte  hançer

Yigde-yikte  iğde

Nitekim karşı örnekleri de verdiği olacaktır. Kaşgarlı'ya göre t- ile başlayan şu sözcükler de Oğuzca'dır:

tamar  damar           tarıg  darı

tamak  damak telü  deli

tön-  dönmek          tubul   delinmek

Oğuzca ve ona yakın ağızlarda eski Türkçe'nin b sesi v ile karşılanır:

ev  ev                    suvıg/suvuk   cıvı

tavar  cansız mal      savaş  savaş savçı

sevük  sevgili           yavlak  kötü, düşkün

Ancak Kaşgarlı'da, Oğuzca'da söz başındaki b- sesleri korunuyor. Henüz v- sesine dönüşmüş değil.

barmak  varmak

birmek   vermek

bolmak   olmak

Oğuz, Yağma, Tuhsı, Kıpçak, Yabgu, Kay, Çumul lehçelerinde Çağatayca'daki d sesi yerine y sesi kullanılır. Kimi zaman ise hiç kullanılmaz.

kayın/kadın  kayın ağacı

ayıg  ayı  (adıg)

ayrık  ayrık otu  (adrıg)

Burunsal ñ sesi Oğuzca'da da korunur. 11.yüzyılda Eski Türkçe'nin burunsal ñ ünsüzü Oğuzca'da kullanılır.

iñek  inek                yaña  dere kıyısı

yalñuk  cariye          teñgelgüç  dölengeç kuşu

bardıñız  vardınız

Hakaniye Türkçesi'nde kimi zaman yer adlarının sonunda -g sesi bulunduğu durumlarda Oğuzca'da elif:a bulunur.

Bargu yir/barası yir  'varılacak yer'

Turagu ogur/turası ogur  'kalkılacak zaman'

Oğuz ve Kıpçakça'da ad ve eylemlerde söz içindeki -g- sesi düşer.

çumuk/çumguk  ala karga

tamak/tamgak  damak

o evge baran ol/ol evge bargan ol  'o eve gidicidir'

ol er kulını vuran ol/ol er kulını urgan ol  'o adam kulunu dövücüdür'

Argu lehçesinde Hakaniye Türkçesindeki iç ve sondaki -y- sesleri -n-, -n ile karşılanır.

kon/koy  koyun

çıgan/çıgay  yoksul

kanu nen/kayun nen  hangi

Çiğiller'de ve Bizans'a dek uzaman kimi Kıpçak ağızlarında Çağatayca'nın d sesi z sesine dönüşür. Bu ses Oğuzca ve kimi başka lehçelerde y sesi ile karşılanır:

Hakaniye Türkçesinde a- ile başlayan kimi sözlere Peçenekler'de ve Hotanlılar'da h- ulaması olur.

hata/ata   baba

hana/ana  ana

Türkçe'de h- ile başlayan sözcük bulunmadığı için Kaşgarlı, yukarıdaki örnekleri Türkçe saymaz ve üzerinde pek durmaz.

(Fuat Bozkurt, Türkler'in Dili, s.164)

* Bu konuda değişik görüşler var. Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi 2'de yapıtın 1077'de tamamlandığını söyler.
1968/amasya-istanbul-sarıyer
Hâlıkın dururken mahlûka tapma,
Şeytana uyup da yolundan sapma.(Lâ Edri)

VEFAT ETMİŞTİR